Davetçi Açısından Dünya Fitnesi

"Bazı davetçiler tanırım ki onlar, Allah Azze ve Celle’nin dinini aziz kılma yolundaki mesuliyetlerinin büyüklüğü sebebiyle parmakla gösterilirlerdi. Ne zaman ki dünya fitnesi kalplerine girdi ve sayılamayacak kadar servet sahiplerinden oldular. İşte o zaman aktiviteleri söndü, çalışmaları bitti ve mesuliyetleri hiç oldu"

Davetçi Açısından Dünya Fitnesi
10 Eyl 2017 11:01:45

Davetçilerin karşılaştıkları en zorlu engellerden biri olan “Ekonomik Şartların” uygun olmayışı, davetçiyi kimi zaman Allah’ın dinini aziz kılma yolunda yapılan çalışmalardan uzaklaştırır, kimi zaman İslam’a davet yolunda devam etmekten alıkoyar. Bazen de çok günah olan sapmalara neden olur. Bu yüzden İslami hareket mensuplarının bu konuya ehemmiyet göstermeleri gerekmektedir. Sürekli olarak maddi sıkıntılarla boğuşan insanlar davetini ve ilgilenmesini tam yapamayacağı gibi aklı sadece maddi kazançta olup mal biriktirme hevesinde olanlar da davetinde başarılı olamayacak ve bir süre sonra davet yolundan dökülecektir.

“Dünya Fitnesi”nin davetçiler üzerindeki etkilerini görmek için insanın çeşitli dönemlerine bakmak gerekir. Davetçi, henüz gençliğinin ilkbaharını yaşarken davet yolunu seçmişse; bu çağlarda gençler canlılık ve aktivitede ateş parçası, faaliyet ve atılganlıkta örnek, İslam’a bağlılık ve çalışmalarda diğerleri için bir misal durumunda olurlar. Ama ne zaman ki evlenirler, kendilerinin bir eşi ve çocukları olur, işte o zaman bu gençlerden birçoğu bambaşka insanlar oluverirler. Sanki dünkü söz veren, emire biat eden ve daveti kendine bir kulluk vazifesi addeden bunlar değildirler. Şartlar onlara hükmetmeye başlar, mal sevgisi galebe çalar, bazen de fakirlik onları zor durumda bırakır, dünya ve madde onlar için ön plana çıkar. Hatta öyle bir duruma gelirler ki artık onlar için mal yığmaktan, ailesinin arzularını yerine getirmekten ve daha iyi bir hayat standardı elde etmekten, zenginler ve (sözüm ona) büyük adamlardan birisi olmaktan öte bir hedef kalmaz. Eğer içinde yaşadığımız ortamı dikkatle tetkik edip incelersek görürüz ki davet yolundaki gençlerin pek çoğu ileriki dönemlerde ya ekonomik tasalar yüzünden veya dünyaya aşırı sarılmalarından dolayı teker teker düşüp kaybolmuşlardır.

Büyük davetçi Üstad Fethi Yeken, “Davet Yolunda Dökülenler” adlı kitabında diyor ki: “Evlenmeden önce çok atılgan, girişken, eli çok açık ve fedakâr olan bir kardeş tanıyorum. Kötü bir hanımla evlendi. Kadın devamlı fakirlikten ve ölümden bahsediyordu. Öyle ki bu korkular arkadaşı sardı. Ne zaman bu kadın bir çocuk dünyaya getirse, hemen kocasına üzerinde maddi haklarının olduğundan ve bu sebeple de daha çok çalışıp daha çok kazanması gerektiğinden bahsediyordu. Aynı durum her yeni bir çocuk dünyaya geldiğinde tekerrür edip duruyordu ve en nihayet bu kardeş imtihanı kaybetti. Önce hanımının kulu oldu, daha sonra da dünyanın kulu oluverdi. Bugüne kadar bu kardeş hâlâ işlediği bu büyük suçun, düştüğü bu durumun farkında değildir. Dün insanlara ve kendi kardeşlerine hatırlattığı şeyleri bugün unutmuş durumdadır.”

Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Dinarın, dirhemin, (paranın) değerli ve ihtişamlı giysilerin kulu olan (bunlara ram olan) helak oldu ve baş aşağı devrildi” buyuruyor. Başka bir hadiste; “Allah’a yemin olsun ki; karısının hevasına uyan bir adamı hiç şüphesiz Allah Azze ve Celle baş aşağı cehenneme atar.”

Öyle genç insanlar tanıyorum ki, gençliklerinin baharında öyle faal, canlı, hareketliydiler ki. Ama ne zaman ki evlendiler, rızıklarını kazanma ve maişetlerini temin etme işine giriştiler, işte o zaman davet yolunda teker teker döküldüler. Onlardan kimisi fakirlik yüzünden döküldüler. Dünya evine girince rızık aramaya, aile üyelerine ve kendilerine yetecek bir lokma peşine düştüler. Kimisi de zenginlik sebebiyle döküldü. Rızık temin etme niyetiyle meydana çıktılar. Yeterli bir gelir ve kâfi derecede dünyalık elde ettikleri halde bununla kanaat etmediler. Ellerindekine razı olmayıp, maddenin peşine düştüler. Servet yığmaya başladılar. Hatta öyle zengin oldular ki, kendilerinden sonra gelecek on kuşağa yetecek kadar servet sahibi oldular. Onlara, İslam ve dava uğruna yaptığınız faaliyetler neden sona erdi? Oysaki büyük bir servete sahipsiniz” diye sorulsa, derler ki: “Biz vatanın maslahatı için ekonomiyi düzeltmeye çalışıyoruz. Bu da İslam’dandır” İşte bu şekilde kendi kendilerini avutarak dökülenlerden, yenik düşenlerden olurlar. Onlardan bazısı da tam anlamıyla maddenin azdırması sebebiyle dökülürler: Haram mı helal mi, kendileri için hayırlı mı şerli mi olduğuna aldırmaksızın dünyalık biriktirmeye koyulurlar. Madde onları azdırmadan, mal hırsı gözlerini tamamen bürümeden önce, İslam yolunda sürekli faaliyet gösteren birer vera ve takva abidesi iken mal fitnesine düşüp dünyanın aldatmacasına ve şehvetlerine kapılınca İslam caddesinin dışına çıktılar. Gayri İslami bir hal içerisinde uyuşup kaldılar. Ma’siyet pisliğine bulanıp dalalet yolunun şaşırmışlar grubuna kapılıp gittiler ve böylece onlar da bahtsız dökülenlerden oldular.

Bazı davetçiler tanırım ki onlar, Allah Azze ve Celle’nin dinini aziz kılma yolundaki mesuliyetlerinin büyüklüğü sebebiyle parmakla gösterilirlerdi. Ne zaman ki dünya fitnesi kalplerine girdi ve sayılamayacak kadar servet sahiplerinden oldular. İşte o zaman aktiviteleri söndü, çalışmaları bitti ve mesuliyetleri hiç oldu. Böylece davet yolunda teker teker döküldüler. Tek korkuları mevcut sultanların mallarına el koyma, mülklerini ellerinden alması yahut Allah yolunda tağutların kendilerine herhangi bir eziyet vermeleri korkusuydu. Yerlerinde kadınlar gibi çakılıp kaldılar, rezil ve rüsvay oldular.

Bu misallerden ortaya çıkan sonuç:
Ekonomik şartların davetçi gençlerin İslam caddesinin dışına çıkmasında ne kadar büyük bir tesire sahip olduğunu görüyoruz. Buna sebep olan; bazen kazanç yollarının kapatılma korkusu, bazen de zenginliğin sebep olduğu azgınlıktır. Davetçileri, İslam caddesi dışına çıkaran ya da onların İslami faaliyetlerini sıfıra indiren “Ekonomik Şartlara” bağlı problemlerin çözümleri üzerinde durmamız gerekmektedir. Başarıya ulaştıran ve yardımcımız Allah Azze ve Celle’dir.

Kaynak


*Prof. Abdullah Nasıh Ulvan’ın ‘İslam Davetçilerine’ kitabından alıntıdır.



0 Yorum

Yorum Yaz