Filistin Davasının Neresindeyiz?

Furkan Nesli Dergisinin 2014-Ağustos sayısında Semra Kuytul Hocahanım "Filistin Davasının Neresindeyiz?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Filistin Davasının Neresindeyiz?
20 Tem 2017 13:02:40

 Semra Kuytul Hocahanımın "Filistin Davasının Neresindeyiz?" başlıklı yazısı;

Sonsuz kudret sahibi, mazlumların sığınağı, kurtarıcısı ve bizlere her alanda dosdoğru yolu gösteren Yüce Rabbimize hamd, O günkü insanları çirkef ve zulüm bataklığından kurtarmak ve bizlere de kurtuluşun yollarını göstermek için son derece gayret gösteren  Efendimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem’e salât ve selam olsun.

Güçsüzlüğümüze her geçen gün kahrettiğimiz acılı günler geçiriyoruz. Hz. Lût misali “Keşke size karşı koyacak bir gücüm olsaydı veya güçlü bir desteğe dayanabilseydim”1  diyor ve yapılan zulümleri seyrediyoruz, üzülüyoruz, dua ediyoruz. Dünya müslümanları olarak, meydanlara çıkarak kendimizi bir nebze olsun rahatlatmaya çalışıyoruz.

Irak, Amerika’nın kanlı tuzaklarıyla bitirildi. Suriye malûm, masumlar kanlı gözyaşı akıtmaya devam ediyor. Evler barklar yıkıldı, koskoca şehirler yok edildi. Hergün canlar alınıyor. Doğu Türkistan’da gerçekten çok büyük bir kıyım yaşanıyor. Arakan’ın kanı hala kurumadı. Daha nice mazlum memleketler. Ve Filistin! neredeyse yüzyılın davası. Bitmek bilmeyen bir mücadele, nesiller boyu süren bir direniş! Buna karşılık korkudan neler neler (!) yapan İsrail’in (her anlamda) yüreksiz askerlerinin ecel korkusuyla yaptığı zulümler. İnsansız hava araçlarıyla ve zırhlı tanklarla ancak cesaret kazanıyorlar karşımıza çıkmaya.

Zalimin zulmünü arttırmasının sebebi uyanışımızı görmesindendir. İslam’ın değil uyanışı, uyanma ihtimali dahi onların yüreklerini hoplatmaya kâfidir. Zalim adaletin gelmesinden korkar. Çünkü adalet onlardan hesabın sorulmasını gerekli kılar. Ama bu zulümlere şahid olarak, intikam duygusu içinde yetişen kocaman bir nesil var. Bu yeni neslin gerçekleştirmek isteyeceği adaletten nereye kaçacaklar!

Bir çok yazarımızında ifade ettiği gibi görünen bir geçektir ki ümmetimiz derin bir gafletteydi. Ama uyanmamızı istemeyen düşmanlarımız, amaçlarının tam tersine hareket ederek yaptıkları bu zulümlerle bizleri öyle bir sarsmaktadırlar ki derin derin uyuyanlarımız bile bu sarsıntı ile kendine gelmeye başlamaktadır. Amerika ve İsrail, yaptıkları bu zulümlerle aslında göz korkutmayı ve müslümanları İslam’dan ve İslam davasından soğutmayı hedefliyorlarsa da şunu hiçbir zaman unutmamalıdırlar ki; uyanan ve Rabbine dönen hiçbir müslüman bu dünyanın fani imtihanlarından ve bu dünyada kaybedeceklerinden korkmaz. Ancak Rabbinden ve O’nun azabının hak olacağı ahiret  gününden korkar.

Rabbimiz Teâla bir ayet-i kerimede şöyle buyurur; “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?…”2 Bu ayet, Efendimiz’in; “Müminler bir vücudun azaları gibidirler”3 hadisinin başka bir cepheden ifadesidir. Bu durumda bir insan vücudunda bir azası acıdığında nasıl hemen onun çaresini bulmaya çalışır, yerinde duramaz ve gereken neyse yapmak için bütün imkânlarını seferber ederse; aynı onun gibi müslümanlar da başka bir devlette bile olsa müslüman kardeşlerinin canı yansa onu dindirmek için seferber olmalıdırlar. Bugün bu söylediklerimi konuşmayan yok aslında. Ama artık bunun sadece  konuşmakla, hayıflanmakla olmayacağını, artık pansuman çözüm değil de asıl tedavi yöntemlerine başvurmak gerektiğini ümmet olarak anlamalıyız.

Evet, uzakta olan ve acı çeken kardeşimize en azından; ‘senin yanındayız. Senin düşmanın bizim de düşmanımızdır’ diyebilmek için eylemler yapmak istiyoruz. Bu şekilde tepkimizi yüksek sesle tüm dünyaya haykırmak istiyoruz. Şundan eminiz ki eğer o kardeşlerimiz bizim sesimizi duyarlarsa mutlaka sevinecekler ve ümitlenecekler. Buna çok ihtiyaçları olduğu kesin. Ama halimize bir bakarsak; yıllardır Amerika, İsrail vuruyor, biz tepkimizi dile getirmek için meydanlara çıkıyoruz. Onlar, malum medya sebebiyle sesimizi kısmen işitiyorlar ve bir kurtuluş olur mu diye ümitleniyorlar. Derken arkasından tekrar kendi yaralarını kendileri sarıyorlar, biz de yerimize oturuyoruz ve sanki düşmanın yeniden vurmasını bekliyoruz bir daha meydanlara çıkmak için. Allah aşkına söyleyelim yapmamız gereken bu kadar mı? Halbuki ayağa kalkan bir nesil, bir daha yerine oturmamalı. Yükselttiği sesini bir daha kısmamalı. Gerçek çözümler bulmak için kafa yormalı, bulduğu çözümleri de zor demeden uygulamaya geçmeli değil mi?

Şimdi şu noktaya dikkat çekmek istiyorum. Hassaten Filistin davası konu olduğunda sloganlar atıyoruz.

Yahudi! Yahudi! Hayberi Hatırla!

Muhammed Ordusu, Dönecek Yakında!

İşte bu slogan bile, bize ne yapmamız gerektiğini gösteriyor. Şeyh Ahmed Yasin’in de ümmete mesajında ifade ettiği gibi Muhammed Ordusu kurulmadan; bu yahudi milletine dur demek, bu akan kanı durdurmak, İsrail’in tüm dünayayı saran bu ahtapot kollarını kesmek mümkün mü? Evet mazlum kardeşlerimize ümit vermeliyiz ama sadece ümit değil! Güçlenerek, gücümüzden güç vermeliyiz. Dünya üzerinde bilinçli müslüman sayısını ve buna bağlı olarak konumumuzu arttırarak söz sahibi olmalıyız. Sayımız bu kadar çok olmasına rağmen zalimin bizi hiç hesaba katmadan meydan okuması gerçekten zorumuza gidiyor artık. Bu durum bir uyanış hareketi başlatmalıdır. Uyananlar Kur’an’a sarılmalı, O’ndan dersler yapmalı, O’nunla beslenmeli, Dostunu düşmanını tanımalı, dünya ve ahiret dengesini anlamalıdır. Bir gün, Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem:   buyurur. Ashab sorar: “Ey Allah’ın Rasulü o zaman sayımız az mı olacak?” “Hayır” diye cevap verir Allah’ın Rasulü. “Aksine çekirgeler veya denizin üzerindeki çöpler kadar çok olacak ama kalbinizde vehn (zaafiyet) bulunacak.” “Vehn nedir?” diye sorduklarında ise Efendimiz; “ölüm korkusu ve dünya sevgisi” buyurur.4 İşte başarmamız gereken üzerimizden bu zaafiyeti atmaktır. Bu da ancak Peygamberî bir eğitim yöntemiyle olabilir. Tüm müslümanlar  bunun için mesai yapmalıdırlar. Peygamberî eğitim metoduna dönmeli, Peygamberî hareket metodunu takip etmeli ve Allah’ın hâkim olduğu bir dünya için gayret sarfetmelidirler.

Kıymetli kardeşlerim işte o zaman Filistin davasının, Suriye davasının, Arakan davasının… hepsini içine alan ve hayat gayemiz olan İslam davasının tam ortasında olacağız. Bu gün Türkiyeli Müslümanlar olarak İslam davasının ve Kur’anî/Nebevî metodun anlaşılması için mücadele etmeli, bunun için faaliyetler yapmalı gece-gündüz çalışmalıyız. Kur’an’ın doğrularında birleşen güçlü bir ümmet olma yolunda ilerlemeliyiz. İşte o zaman görelim kafir ve zalimlerdeki korkuyu. Onlar karşılarında kimseyi göremedikleri için bu kadar pervasızlar. Ama şu da bir gerçek ki bu ümmetteki kıpırdanışı onlar da hissediyorlar. Ecel korkusu onları canavarlaştırıyor.

Korkun! Bir daha Korkun! Bu ümmetin uyanışı, dirilişi, eğitilmesi, güçlenmesi ve Allah’ın davasının, sizin çürümüş sistemlerinize galibiyeti için elimizden geleni yapıyoruz. Gerçek güce; imanlı, eğitimli ve takvalı bir nesille ulaşacağımızı biliyoruz ve bu nesli yetiştirmeye çalışıyoruz. Muhammedîler yetişiyor inşaAllah!

Bugün yapmamız gerekenler konusunda hepimizin bilgilenmesinde, şuurlanmasında ve şu karmakarışık çağda doğruyu yanlıştan ayırdetmemizde üstün emeği bulunan Muhterem Alparslan Kuytul Hocamızdan  Allah Razı olsun.



0 Yorum

Yorum Yaz