İlme Saygısı İle Örnek İmam Malik

Dört büyük mezhepten Maliki mezhebinin kurucusu olan İmam Malik’in hayatı…

İlme Saygısı İle Örnek İmam Malik
18 Tem 2018 14:06:39
Malik b. Enes b. Amir (93-179/712-795), Medine’de doğdu ve öldü. Dedeleri Yemen’den gelip Medine’ye yerleşmişti.
İmam Malik, hadis ve rivayet, fıkıh ve re’y ilimlerini tahsil etmiştir. Pek çok hocadan ders almıştır. Nafı, Abdurrahman b. Hürmüz, Muhammed b. Müslim b. Şihab ez-Zührî, Yahya b..Said, Rebiatu’r-Re’y bunlardandır. Abdullah b. Ömer’in azatlısı Na-fi’den îbn Ömer’in rivayetlerini, sahabîlerin amellerini ve Hz. Ömer’in tatbikatını öğrenmiştir.   “Âlimlerden yetmiş kişinin beni yeterli görmesine kadar ders ve fetva vermekten kaçındım.”
İmam Mâlik keskin bir zekâ ve kuvvetli bir hafızaya sahipti. Bu da ona, dinlediği hadisleri kolayca ezberleme ve fıkhî konulara rahatça nüfuz edebilme imkânını sağlıyordu. Hadisleri sağlam ravilerden kusursuz olarak öğrenmiş olduğu halde, bir maslahat görmedikçe hadis rivayet etmezdi. Hadis nakletmenin sorumluluğu onu öyle sıkıntıya sokardı ki; hata yapmaktan korktuğundan dolayı naklettiği her hadisi için: “Onları nakletmektense her biri için bir kırbaç yemeyi yeğlerdim” derdi. Sadece Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için ilim tahsil etmiş, hayatı boyunca takva yolunu terk etmemiştir. Ona göre ilim bir nurdur ve ancak huşu ve takva sahibi bir kalpte yerleşebilir. Fetva verirken yavaş hareket eder, iyice düşünür, soran kimseyi göndererek meseleyi tetkik ve tespit ettikten sonra cevap verirdi. Medine’de bulunan âlimlerin çoğunun kendisini ders verme hususunda yeterli görmesini açıklamalarından sonra güvenilir râvilerden aldığı hadisleri insanlara öğretmek, fetva soranların problemlerini halletmek ve etrafında toplanan öğrencilerine ders verme zorunluluğunu hissetmiştir. İmam Mâlik bu konuda şöyle söylemektedir: “Her aklına esen, mescitte oturup ders veremez. Âlimlerden yetmiş kişinin beni yeterli görmesine kadar ders ve fetva vermekten kaçındım. Okuduğum hocalarımdan pek az kimse vardır ki, benden fetva almamış olsun.” İmam Şâfiî buyurur ki: “İmam-ı Mâlik’in bu sözü övünmek için değildir. Allah-u Teâlâ’nın nimetini bildirmek içindir.”
Sadece bilgi verme ve anlatma metodunu uyguladı   İmam Malik tahsilini bitirip Medine hukukunu kavradıktan, liyakati konusunda’ içlerinde fıkıh ilmini öğrendiği yetmiş kadar büyük fukahanın şahitliğinden sonra fetva vermeye ve öğretime başlamıştır. ilk zamanlar Mescid-i Nebî’de ders okutuyor, fetva veriyordu. Daha sonra idrarını tutamama rahatsızlığından dolayı evine taşındı, orada ders okutmaya ve fetva vermeye devam etti. Gerek camide, gerekse evindeki derslerinde, Ebu Hanife’nin me­todunun aksine, talebesiyle tartışma ve fikir alışverişinde bulun­maksızın sadece bilgi verme ve anlatma metodunu uyguladı. Bu sebepten sağlığında kendisiyle talebesi arasında mevcut bir ihti­laf kaydedilmez. Ama vefatından sonra bazılarının onun fikirleri­ne muhalif görüşleri nakledilmiştir.
Doğruları söylemekten çekinmedi
İmam Malik, çağındaki siyasî hayat konusunda nemelazımcı ve çekimser değildi, muhalefet konusunda gerektiğinde yerine getirdiği açık bir rolü vardı.
Medine Valisi, İmam-ı Malik’ten bir ictihadından vazgeçmesini istedi. Kabul etmeyince kırbaçla vurdurdu. Her vuruşta: “Ya Rabbi, onları affet. Çünkü onlar bilmiyorlar.” diyordu. Nihayet bayılıp düştü. Sonra ayılınca da: “Şahit olunuz, ben hakkımı beni dövenlere helal ettim.” dedi. Halife, valinin cezalandırılması için kendisinden izin isteyince ona: “Hayır, ben onu affettim.” buyurdu.
Usûlü ve İctihad Felsefesi
İmam Malik, ehl-i hadis ve Hicaz’ın reisi olarak tanınmıştır, îlim ve âlimlere büyük değer verir, Allah’ın kendisine lütfettiği ilmi, fark gözetmeksizin herkese verebilmek için büyük gayret göstermiştir. Abbasi halifesi Harun Reşid’in hacca geldiği sırada, oğulları Emin ile Me’mun’a ders verdirmek için kendisini huzuru­na çağırtması üzerine verdiği cevap meşhurdur: “ilim gelmez, ilme gidilir.” Elli yıl kadar süren hocalık hayatında, hadis dersleri ve vuku bulmuş olaylarla ilgili görüş beyanı (fetva) olmak üzere iki çeşit ilmî faaliyeti sürdürmüştür.
Buna göre İmam Malik’in usulü şöyledir:   1) Kur’an’a başvurmak.
2) Sünnete başvurmak: Sünnetin sahih oluşuyla ilgili sıkı şartları vardır. Kıyası ve Medinelilerin uygulamasını tercih eder. Çünkü Medinelilerin uygulaması, babalarından ve dedelerinden gelmiş, mütevatir sünnet derecesindedir.
3) İcma, İmam Malik, “el-Emfu’1-Muctemau aleyh” (ittifak edilen durum) terimiyle, sık sık icmadan söz ederek, bunu bir de­lil olarak kabul etmiştir.
4) Re’y, îmam Malik, bazılarına göre hadisçilerden sayılması­na rağmen, hüküm çıkarma yönteminde (istinbatta) re’ye de geniş yer vermektedir.
5) Medine halkının ameli.

Eserleri:
1) Muvatta: Fıkha dair eserlerinin en meşhurudur.
2) Kitabu’sSuneTi (Sunne): Abdullah b. Abdilhakem tarafindan nakledilmiştir.
3) Kitabu’l-Menâsik.
4) Kitabu’l-Mucâlesât: Abdullah b. Vehb tarafından nakledil-aştır.
5) Kitabu’l-Akdıye: Abdullah b. Abdilceiil tarafından rivayet İtilmiştir.
6) Risale fi’l-Fetva: Nadid b. Nazzâr ile Muhamed b. Mutarrif rafından rivayet edilmiştir.
Bütün bu eserlerin mevsukiyeti (İmam Malik’e aitliği) şüphelidir. Bunlar İmam Malik’in ilk talebeleri zamanına kadar çıksa bile, İmam Malik’e isnad edilmesi uygun olan kısmın tespiti müphem kalmaktadır. Bazen bu eserler, bu talebelerin eserleri olarak da gösterilmiştir.
Muvatta, İmam Malik’in en meşhur eseridir. Fıkıh konularıy­la ilgili bir kısım hadisi, Medine halkının uygulamalarım, sahabe ve tabiûn fetvaları ile İmam Malik’in kendi içtihadlarını içine alır. Bu eserde, rivayette bulunduğu âsâra kıyasla, bazı meselelerde görüşlerini, rivayetlerine dair tefsir ve eğilimlerini, görüşlerden bazılarının diğerlerine tercih ediliş sebeplerini de anlatmıştır. Bu eseri için çok uğraşmış, fıkhın konularına göre düzenlemiştir. Kalabalık bir grup, İmam Malik’in sağlığında bu eseri kendisin-en okumuştur.
Abbasî halifeleri Mansur ile Harun Reşid, Muvatta’ı bütün ülkede uygulanacak bir kanunname olarak kabul etmek istemişse de, İmam Malik içtihad hürriyetini zedeleyeceği gerekçesiyle bu tekliflerini kabul etmemiştir.
Sözleri
“Rasûlullah (s.a.v.) müstesna herkesin sözü kabul ve reddedilebilir.”
“Kendi imamını taklit yüzünden sahabe kavlini terk eden kimseye tevbe teklif edilir.”
“Ben bir beşerim; hata da, isabet de ederim. Re’y ve içtihadımı inceleyin; Kur’an ve sünnete uyan her sözümü alın, onlara uymayan bütün sözlerimi de terk edin.”
“İlim azaldığı zaman zulüm ve işkence; Peygamber, sahabe ve tabiin izleri azaldığında ise kişisel arzular ortaya çıkar.”
“Sünnet Nuh (a.s.)’ın gemisi gibidir. Kim binerse kurtulur, kim de ondan geri kalırsa boğulur.”


0 Yorum

Yorum Yaz