Rabia’tül Adeviyye’den Hikmet Damlaları

Bir Allah dostu hanım… Manevi makamlarda öncü zayıf bir hizmetkâr… Yaşadığı asra maneviyatıyla damga vuran Allah dostu Hz. Rabia’dan hikmet damlaları… Furkan Nesli Dergisi’nin 9. sayısında yer alan hikmetli nasihatleri bu haberimizle istifadenize sunuyoruz.

 Rabia’tül Adeviyye’den Hikmet Damlaları
05 Ağu 2018 16:19:28

İşte Furkan Nesli Dergisi'nin 9. sayısında yer alan "Rabia’tül Adeviyye’den Hikmet Damlaları" başlıklı metin;

Rabia’tül Adeviyye birinin; “Yâ Rabbî, bana rahmet kapısını aç!” diye dua ettiğini işitince; “Ey câhil, Allahü Teâlâ’nın rahmet kapısı kapalı mı idi de şimdi açmasını istiyorsun. Rahmetin çıkış kapısı her zaman açık ise de giriş kapısı olan kalpler, herkeste açık değildir. Bunun açılması için dua edilmelidir.” dedi.

Kendisine, Hasan Basri hazretlerinin; “Cennette, Allahü Teâlâ’yı görmekten bir an mahrum olursam öyle ağlayıp feryâd edeceğim ki, bütün Cennet ehli bana acıyacak.” dediğini naklettiklerinde; “Bu çok güzeldir. Lâkin, eğer dünyada, Allahü Teâlâ’dan bir an gâfil olduysa ve bu gafletinden dolayı aynen bildirdiği üzüntü, ağlamak ve inlemek meydana geldiyse ahirette de dediği gibi olacaktır. Aksi halde olmayacaktır.” buyurdu.

Râbiya’tül Adeviyye bir gece; “Yâ Rabbi! Ya kalp huzuru ile namaz kılmamı nasip et veya kalp huzuru ile kılamadığım namazımı kabul buyur. Allah’ım benim bütün dünyadaki arzum ve işim, seni yâd etmek, ahirette de Cemâl-i İlâhiyene kavuşmaktır. Ne olur, beni bu anlayışıma bağışla!” diye yalvardı.

Bir gün kendisine sordular: “Ölümü arzu ediyor musun?” Buyurdu ki: “İnsanlardan birine karşı bir kabahat işlemiş olsam, o insanla karşılaşmaktan utanırım. Hâlbuki Allahü Teâlâ’ya karşı olan kabahatlerimiz o kadar çok ki, huzuruna varmayı (ölümü) nasıl arzu ederim?”

“Bu yüksek derecelere ne ile kavuştun?” dediklerinde; “Beni ilgilendirmeyen her şeyi terk ve ebedî olanın dostluğunu istemekle” buyurdu.

Râbia’tül Adeviyye devamlı inlerdi ve onu hep dertli bir hâlde görürlerdi. Yakınları; “Hiç bir hastalığınız yok, ağlayıp sızlanmanıza, yakınmanıza sebep nedir?” dediler. O da; “Benim gönlümde öyle bir dert var ki, tabipler tedavisinde âciz kaldılar. Yaramın merhemi Allahü Teâlâ’ya vuslattır (kavuşmaktır). Böyle yanıp yakılıyorum ki, belki maksadıma kavuşurum. Bu benim yaptığım ise, bu işte en az olanıdır” diye cevap verdi.

Vefat etmeden önce hasta yatağının başucunda bekleyen sevdiklerine; “Kalkınız, burayı boşaltıp, yalnız bırakınız. Allahü Teâlâ’nın melekleriyle baş başa kalayım” deyince, oradakiler odayı boşalttılar. Kapıyı örttüler. İçerden meâlen şu âyet-i kerîmenin okunduğu işitiliyordu: “Ey mutmain nefs, râzı olmuş ve râzı olunmuş olarak Rabbine dön! Has kullarımın arasına katıl ve Cennetime gir.”

Abede binti Şevvâl şöyle anlatır: “Râbia’yı vefatından bir sene sonra rüyamda gördüm. Yeşil elbiseler giymiş, başında da yeşil bir örtüsü vardı. Ben; “Seni sardığım kefenine ne oldu?” dedim. “Allahü Teâlâ onları çıkardı ve bana bunları verdi.” dedi.



0 Yorum

Yorum Yaz