Sadece Nesli Değil Dini De İfsat Ediyorlar

Alparslan Kuytul Hocaefendi, Cuma Tefsir Dersi sonrasında yöneltilen, “Cumhurbaşkanı'nın; ‘Türedi tipler sünneti ciddi bir manada tartışır hale geldiler. Bu tartışmalar, bizler için ciddi manada üzüntü sebebidir. Bu tartışmaları açmak aslında bir neslin ifsadı anlamındadır’ açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna verdiği cevapta, “Sünneti inkâr edenler sadece nesli değil aynı zamanda dini de ifsat ediyorlar" diyerek Cumhurbaşkanının açıklamasını memnuniyetle karşıladığını ifade etti.

Sadece Nesli Değil Dini De İfsat Ediyorlar
30 Eki 2017 20:09:20

Tüm meseleleri Kuran ve Sünnet penceresinden bakarak, konuları İslami bakış açısıyla değerlendiren Hocaefendi, “Cumhurbaşkanının konuşmasından memnuniyet duydum ancak, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim” dedikten sonra sünnet düşmanlarının medyada ve toplumda yayıldığını ve buna karşı önlemler alınmasını ifade ederek, “Hükümetin televizyonlarında sünnet düşmanları boy gösteriyor. Sünneti savunandan çok sünnet düşmanları çıkartılıp konuşturuluyor. Cumhurbaşkanı’nın bu hususta müdahale etmesi gerekir” şeklinde önemli açıklamalarda bulundu.

Alparslan Kuytul Hocaefendinin yaptığı açıklama şu şekilde;

 

Sadece Nesli Değil Dini De İfsat Ediyorlar

Cumhurbaşkanının açıklamasını gayet memnuniyetle karşıladım. Evet, sünneti inkâr edenler bir nesli ifsat ediyorlar. Sadece nesli değil aynı zamanda dini de ifsat ediyorlar. Peygambersiz bir din meydana getirmeye çalışıyorlar. Peygamberimizi sadece postacı durumuna getirmek istiyorlar. Peygamberi sadece Allah’tan Kur’an’ı alan, bize veren bir insan durumuna getirmek istiyorlar. Hâlbuki Hz. Peygamberin vazifesi yalnızca tebliğ (bize ulaştırma, verme) değildir. Hz. Peygamberin, tebyin (Kur’an’ı açıklama) vazifesiyle birlikte şari’ (kanun koyma) vazifesi de var. Peygamberimizi, kanun koymayan bir Peygamber gibi göstererek O’nun teşri yetkisini iptal etmek istiyorlar. Bununla, sadece Kur’an’da olanları söyleyen fakat Kur’an’da olmayan yeni şeyleri söyleme hakkına ve helal-haram tayin etme yetkisine sahip olmayan bir Peygamber durumuna getirmek istiyorlar. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’deki; “Peygamber size neyi verirse onu alın. Ve sizi neyden sakındırırsa ondan sakının” ayetine göre, Peygamber bize neyi verirse onu almak ve bizi neyden sakındırırsa ondan da sakınmak mecburiyetindeyiz.  Yani Peygamberin emretme yetkisi var, yani farz ve vacip kılma yetkisi. Ve nehyetme (bir şeyi kerih görme, mekruh ya da haram kılma) yetkisi var. Haliyle, bu ikisinin arasında olan mübah kılma yetkisi de olacaktır. Çünkü en uç son nokta olan farz ve haram kılma yetkisine sahipse, otomatik olarak ibaha da O’nun yetkisindedir. Kur’an’ı Kerim, Peygamberin helal kılma yetkisiyle birlikte haram kılma yetkisine de temas eder. Bu yetkiyi, “Peygamber, o insanlara tayyibleri (temiz şeyleri) helal kılar. Ve onlara pis, çirkin şeyleri de haram kılar” ayetiyle de açıkça ifade eder. Demek ki Kur’an’a göre, Hz. Peygamber’in helal ve haram kılma yetkisi var. Ama sünnet düşmanları “Efendimize sadece Kur’an’da olan meselelerde itaat ederiz” diyor. O zaman Kur’an’a itaat etmiş olsalar da Peygamber’e itaat etmiş olmuyorlar. Peygamberimize itaat, Kur’an’da olmayan meseleler için de geçerlidir. Çünkü Kur’an’ı Kerim ana kitap olarak çok detaya girmemiştir. Allah Azze ve Celle, kitabını gönderirken çok kalın göndermek istemedi. İnsanlar kısa kitapları bile okumuyor kalın olsaydı o zaman kimse okumazdı. O yüzden Allah Azze ve Celle o detay kısımları Hz. Peygamber’e bıraktı.

Sünnet Düşmanlarına Karşı Yapılması Gerekenler

Şimdi bu sünnet düşmanları sünneti iptal etmek istiyorlar. Demek ki birileri Cumhurbaşkanı’na böyle bir durum olduğunu anlatmış. O da bu hususa temas etmiş. Bundan memnuniyet duydum ancak, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Hükümetin televizyonlarında sünnet düşmanları boy gösteriyor. Sünneti savunandan çok sünnet düşmanları çıkartılıp konuşturuluyor. Cumhurbaşkanı’nın bu hususta müdahale etmesi gerekir. Eğer Cumhurbaşkanı sünnetin korunmasını istiyorsa, sünnetsiz bir İslam anlayışına karşıysa, Hz. Peygamberin sünnetine muhtaç olduğumuzu kabul ediyorsa, Peygamberin Kuran’ı beyan etme vazifesi olduğunu biliyorsa, “Bu hadislere ihtiyacımız var, sünnetsiz Kur’an olmaz. Peygambere itaat, O’nun sünnetine itaattir, sünneti kaldıramayız” diyorsa, o zaman Cumhurbaşkanının yapması gereken birinci şey; Sünnet düşmanı hocaların hükümetin televizyonuna çıkmasına izin vermemektir. Duyuyoruz ki sünnet düşmanları, mealci denilen, hadis kabul etmeyen, mezhep tanımayan, kendini bir şey zanneden bu cahiller güruhu, haddi aşanlar, bunların içlerinden bir kısmı küfre kadar gitti, bir kısmı namazı, orucu da inkâr etti. Sünneti kabul etmeyince, kendilerine göre bir namaz, kendilerine göre bir oruç, kendilerine göre bir zekât anladılar. Küfre kadar gittiler. Bir kısmı küfre kadar gitmediyse de, onlar da saptılar. Cumhurbaşkanı madem bu hususta rahatsız o zaman yapması gereken şey, sünneti savunan hocaları çıkarmaktır. Bunlara cevap verilmeli.

İkincisi;

İlahiyat fakülteleri, imam hatiplerde ders yapan öğretmenler, bunlar ilahiyat mezunudur. İlahiyat fakültelerinin büyük bir çoğunluğunda, bu sünnet düşmanı hocalar her tarafa yerleştirilmiş vaziyette ve hepsini kastetmiyorum ama bunların birçoğu hadis kabul etmiyor. Ama maalesef onlar ön plandalar. Sünneti, mezhepleri kabul eden, haddini bilen hocalar suskun, pasif, çekingen, korku içindeler ve konuşmazken bunlar gayet pervasız sünnetleri inkâr ediyorlar, hadisleri, muttefekun aleyh olan sahih hadisleri, Buhari ve Müslim’in ittifak ettiği en kuvvetli hadisleri bile inkâr ediyorlar. İlahiyatta bu fikirde olmayan hocalar var ama onlar da susuyorlar, konuşmuyorlar. Cumhurbaşkanı evvela bu gibi hocaların, ilahiyat fakültelerini zehirlemelerine müsaade etmemeli.

Üçüncüsü;

 Bu zihniyete sahip insanlar duyuyoruz ki derin devlet tarafından devletin çeşitli kademelerine yerleştiriliyorlar. Cumhurbaşkanı'nın haberi olmayabilir. Onları gayet Müslüman insanlar zannetmiş oralara yerleştirmiş olabilir. Ama bunlar namaz kılıyor olsalar bile sünneti inkâr eden ya da hafife alan ve kendini müçtehit sanan cahiller.  Ne müçtehit dinliyorlar ne müfessir ne muhaddis. Elif-be bilmeyen adamlar hadis kritiği yapıyor. Haddini bilmez adamlar. Bunlar devlette çeşitli yerlere yerleştirildi. O cemaat devletten tasfiye edildikten sonra bunlar onun yerine yerleştirildiler. 

Dördüncü şey;

Fazlurrahman'ın görüşlerini yaymak için sempozyum düzenlemek gibi büyük bir hata işlediniz. Şimdi de Fazlurrahman'ın görüşlerini çürütecek daha büyük bir sempozyum düzenlemek sizin boynunuzun borcudur.

Cumhurbaşkanı zamanında bir yanlış yapmıştı. Şimdi bu sünnet düşmanlarından, bu haddini bilmezlerden rahatsızsa ben kendisine şunu hatırlatmak istiyorum; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken bu fikirlerin Türkiye'de çoğalmasına sebep olan adam Fazlurrahman. Pakistan asıllı İngiltere'de yaşamış oryantalistlerin, müsteşrikinin talebesi. İmamı Azam'lara İmamı Şafi'lere talebe olmayı kabul etmeyen ama müsteşrikine talebe olan bu adam bir sürü iddiaları var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken bu adamın görüşlerini Türkiye’de yayan bir sempozyum yaptırdı.

Hocaefendi, Fazlurrahman’ın görüşleri ile ilgili yapılan sempozumdan derlenmiş kitabı göstererek;

"İslam ve Modernizm" isimli bu kitap sempozyumdaki konuşmalardan derlenmiş kitaplaştırılmıştır. Bu sempozyumun masrafını İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesinden karşıladılar. Fazlurrahman'ın görüşlerini yaymak için. Şimdi sünneti inkâr edenlerden rahatsız ama 20 sene evvel bu sempozyumu siz yaptırdınız Sayın Cumhurbaşkanı.

Sanki çok büyük adammış gibi Fazlurrahman'ın görüşlerini Türkiye'ye siz taşıdınız. Siz hiç hayatınızda İmamı Azam ile ilgili sempozyum yaptırdınız mı?

 Cumhurbaşkanı oldunuz Başbakanlık yaptınız Cumhurbaşkanlığı yaptınız, yapıyorsunuz. Ne zaman İmamı Azam ile ilgili sempozyum yaptınız? Ne zaman Bediuzzaman ile ilgili sempozyum yaptırdınız? Ne zaman Hasan El-Benna ile ilgili sempozyum yaptırdınız? Yaptırmadınız. Yaptırmıyorsunuz. Fazlurrahman'ın görüşlerini dünyanın her tarafında bir sürü konuşmacılar çağırılıyor sanki çok büyük bir adammış gibi onun görüşleriyle ilgili herkes sunumlar yapıyor. Bu kitaplaştırılıyor ve bu kitabın önsözünü de Cumhurbaşkanı yazıyor. Bakın ne yazıyor? 

Şimdi Cumhurbaşkanı mademki bu konuyu gündeme getirdi. Müsaade etsin ben de konuşayım. Mademki kendisi sünneti inkâr edenlerden rahatsızmış o zaman ben de kendisine diyorum ki; bu sünneti inkâr edenleri bilmeden Türkiye'de yayılmasına yardımcı oldunuz.

Bu fikirler tabi 97’den evvel de vardı. 80'li yıllarda ben daha 15, 16, 17 yaşlarındayken, Fazlurrahman görüşüne sahip olup hadisleri, mezhepleri inkâr edenlerle çok tartıştım. O yıllardan beni tanıyanlar bilirler. O zamanki hadis inkârcıları mezhep inkârcıları o yüzden benle çok tartışmışlardı. Bu fikirler o zamanda vardı. Evet, 97'de ortaya çıkmadı daha evvel de vardı ama hemen hemen tükenmişti. 81 , 82'de Türkiye'de bu fikir hortlatıldı. Bir rüzgâr meydana getirildi. 80’den evvel hiç mi yoktu? Tek tük vardı. 81'den sonra hortlatıldı.  Ben içindeydim biliyorum.  O zaman bu fikir hortlatıldı ve 90'a kadar hemen hemen devam etti. Doksandan sonra bu fikirler yavaş yavaş söndü.

Cumhurbaşkanı 1997’de Fazlurrahman'ı yeniden gündeme getirdi. Büyük bir hatadır.

Fazlurrahman'ın görüşlerini yaymak için İstanbul Belediyesi'nin bütçesinden bu kadar konuşmacıların yol, yemek masrafı bir sürü para harcandı. İşte o Fazlurrahman'ın talebeleri şu anda sünneti inkâr ediyorlar Sayın Cumhurbaşkanı. Siz de onlara yardım ettirdiniz.

Hocaefendi kitabı göstererek;

Bakın bu Recep Tayyip Erdoğan'ın imzası. İslam ve Modernizm Fazlurrahman tercümesi. Tercümesi yerin dibine batsın. Fazlurrahman tercümesi dedikleri; “sünneti inkâr ederek şeriatı değiştirebiliriz, şeriatı aynen almamız gerekmez değiştirme hakkına sahibiz” görüşlerinin temelidir. Bu sanki büyük bir tecrübe? Bu, sünneti, şeriatı, Kur'an'ı iptaldir. Bu, ümmeti mahvedecek bir fikirdir.

Kitabın önsözünü yazmış. Yani ben bu önsözü kendisi mi yazmış birisi yazmış da kendisi imza mı atmış bilemiyorum. Çünkü bazı ifadeler ilmi ve bu ifadelerin onun olduğunu pek sanmıyorum. Bakın ne diyor;

(Kardeş Pakistan'ın yetiştirdiği büyük ilim adamı ve düşünür Fazlurrahman. İslam dünyasında olduğu kadar da batıda da önemsenen, düşünce ve tezleri üzerinde geniş tartışmalar açılan bir şahsiyet. )

 “Tabii önemsenir. Çünkü Fazlurrahman, Pavlos gibi şeriatı kaldıran adam. “Şeriate muhtaç değiliz, şeriat olmasa da olur” diyen Hıristiyanlığı bozan şeriati iptal eden pavlos vardı. Fazlurrahman da onun gibi “şeriatı değiştirebiliriz” diyen adam. Sayın cumhurbaşkanı, batılıların onu önemsemesinin sebebi bu zaten”

Hocaefendi önsözü okumaya devam ediyor;

 (Düşünce hayatı ile yakından ilgilenenler merhum Fazlurrahman'ın Türkiye'de ne büyük bir etkiye sahip olduğunu bilir.)

“Vallahi bu kadar büyük etkisi yoktu, sizin sempozyum sayesinde etkisi büyüdü”

 (İslam dünyasının modern dünya ile ilişkilerinde alacağı şeklin belirlenmesinde, Fazlurrahman'ın ortaya atıp savunduğu fikir ve tezlerin çok önemli olması konusu da önemlidir.)

“İslam dünyası modern dünya ile nasıl bir ilişki içerisinde olacağını Fazlurrahman'dan öğrenmeliymişiz. Fazlurrahman'ın görüşlerine göre modern dünya ile bağlantı kuracağız. Fazlurrahman'ın görüşleri çok önemliymiş”

(Fazlurrahman'ın asıl amacı bugünkü İslam dünyası için aktüel ve pratik sonuçlar çıkaracak bir çalışmanın somut örneklerini vermektir.)

“Kalbini bilmiyorum ama ortaya attığı proje bir rezaletten ibarettir. İslam'ı değiştirme projesidir. Reform yapmaktır. Kalbini Allah'a bırakıyorum. Ajan mıdır, kafir midir, Müslüman mıdır? Onu Allah'a bırakıyorum. Ama projesi bir rezalettir ve İslam şeriatını değiştirmeye dönüktür”

(Başka bir deyişle Fazlurrahman'ın önerdiği ve tartışılmasını istediği bir projesi vardır.)

 “O proje yerin dibine batsın”

(İşte bizim İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak Fazlurrahman'ı eksen alan İslam ve Modernizm adlı Uluslararası bir sempozyum düzenlememizin sebebi bu projeyi tartışmaya değer bulmamız ve bunun gelecekte çok daha büyük önem kazanacağına olan inancımızdır.)

“Fazlurrahman'ın projesi İslam şeriatının kaldırılmasıdır. Yoksa Cumhurbaşkanı o zaman bu fikirde miydi? O yüzden mi laikliği tavsiye ediyor? Fazlurrahman gibi düşündüğü için mi? Acaba Cumhurbaşkanının laikliği tavsiyesi Fazlurrahman'ın fikirlerinden etkilendiği için midir? Fazlurrahmanca bir İslam anlayışına sahipse lütfen bunu açıklasın. Fazlurrahman'ın din anlayışında çok problemleri var. Fazlurrahman öyle laflar söylüyor ki ben bunları Cumhurbaşkanının bildiğine ihtimal bile vermiyorum. Bunlar ilmi konular, onun anlayacağı şeyler değil. Fazlurrahman neler neler söylüyor. Cumhurbaşkanının onun bir tane kitabını okuduğuna da inanmıyorum. Önüne birileri getirmiş. Ve 97'de bu başlatılmış. Fazlurrahman’ın görüşleri ile ikna edilmiş görünüyor. Laik bir din anlayışına sahip kılınmış görünüyor. Belki de Fazlurrahman'ın görüşleri, reforme edilmiş İslam anlayışı ile ancak o makamlara gelmesi mümkün olduğu kendisine söylendi. Belki de; ‘Fazlurrahmanca bir din anlayışına sahip olmadan İslamcı bir din anlayışı ile illa da İslam’ın hâkimiyeti dersen, laikliği kabul etmezsen bu makamlara gelemezsin’ denildi. Bilmiyorum belki de o yüzden kendisinden böyle bir sempozyum yapılması istendi.  Ben kendisinin Fazlurrahman’ı tanıdığına inanmıyorum. Kitabını okuduğuna da inanmıyorum. Fazlurrahman’ın bir sürü ilmi sapmaları var. Bu Cumhurbaşkanı’nın işi değil. Bu konunun uzmanları konuşursa, Cumhurbaşkanı onun ne kadar sapmış bir insan olduğunu anlar.

Fazlurrahman öyle laflar söylüyor ki; “vahiy peygamberimizin kalbinde oluşuyordu. Peygamberimize dışarıdan gelmiyordu, melek tarafından getiriliyordu. Kur’an-ı Kerim, hem Allah’ın hem de peygamberimizin kelamıdır” diyecek kadar ileri gitmiştir. Fazlurrahman’ın nice görüşleri var. Ben Cumhurbaşkanının bunları bildiğini de sanmıyorum.

Madem bilmiyorsunuz bu adamı neden Türkiye’ye tanıtıyorsunuz? Neden böyle bir günahı işlediniz?

Şimdi onun talebeleri, ilahiyat fakültelerinde hocalar, Fazlurrahman’ın izinden gidenler, şeriatın değişebileceğini söylüyorlar. “Din yani inanç esasları sabit ama şeriat kısmı değişken olacak. Allah’ın gönderdiği hükümlere aynen uymak zorunda değiliz, onlar birer misaldir aynen almamız gerekmez, biz değiştirebiliriz” diyorlar. Yani Allah’ın hükümleri değişirmiş! Kıyamete kadar geçerli değilmiş. Bunlar Fazlurrahmancıların görüşleridir. Fazlurrahman’ın attığı tohumlar. Aslında bunlar Fazlurrahman’ın kendi görüşleri değil, o da bunları oryantalistlerden öğrendi.  O zamanın belediye başkanı, şimdiki Cumhurbaşkanı, “Sempozyumun gerek yurt içinde gerekse yurt dışında büyük bir yankı uyandırmış olması, yerli ve yabancı basının günlerce bu konuda makale ve değerlendirme yazısı yayınlaması ne kadar isabetli bir iş yapmış olduğumuzu göstermiş oldu” diyor.  Onların Fazlurrahman’ı öne çıkarmalarının, bir sürü makale yazarak onu tanıtmalarının gerçek sebebini anlamıyorlar.

Fazlurrahmanca bir din anlayışının yayılmasını sağlamak için onu öne çıkarıyorlar.

 Tıpkı Yaser Arafat’ı da Filistin davasının tek meşru temsilcisi gibi gösterdiler. Filistin davasının resmi temsilcisi Yaser Arafat derlerdi. Yaser Arafat, Arapçı, sosyalist, laik bir adamdı. Bu adamı sürekli, Filistin davasının gerçek meşru temsilcisi olarak gösterdiler. Ahmet Yasin ve Hamas hareketi bu kadar güçlenmeden evvel de Hamas vardı. Hamas ihvanın devamıdır, rahmetli Hasan el Benna, İsrail kurulduğu zaman Mısır’dan mücahitler göndermişti. İhvan hareketi o zamandan beri Filistin’de var. Ama hiç duyar mıydınız? Hamas’ı da Ahmet Yasin’i de Türkiye’de kimse bilmezdi. Bizim çocukluğumuzdan beri Hep Arafat gösterildi. Sanki Filistin topraklarında İslam adına çıkmış bir hareket, başka lider yokmuş gibi Filistin davası adına hep Arafat’ı görürdüm. Sonra bir duyduk ki meğer Hamas, Ahmet Yasin varmış. Aslında bunlar daha da güçlüymüş. Şuan Filistin’de en güçlü hareket Hamas hareketidir. Ama bunları hiç duyurmadılar.

Nasıl ki o zaman Filistin davası için Arafat’ı dünyaya tanıttılar, insanlara Hamas’ı göstermediler. Aynen öyle şimdi de Fazlurrahman’ı tenkit eden fikirler konuşulmuyor ama onu tanıtıyorlar.

Cumhurbaşkanı da dünya basınında çıkmış diye güzel bir iş yaptığını sanıyor. Hâlbuki şüphelenmesi gerekmez mi, gâvurlar neden bunu böyle tanıtıp, bununla ilgili makaleler yazıyorlar. Araştırması gerekmez mi? bir sempozyum yaptık, tüm dünyada bu yanlı yaptıysa yani bu normal bir insandı neden bu kadar yankı yaptı? Şüphelenmesi gerekmez mi?

Son olarak diyor ki;  tabi ki sempozyumda verilen tebliğlerin kitaplaştırılması da bir o kadar önemlidir. Çünkü bu sayede hem savunulan fikirler kalıcı olacak hem de daha geniş bir kitlenin istifadesine sunulacak. Keşke sunmasaydınız keşke de kalıcı hale getirmeseydiniz.

Şimdi cumhurbaşkanı bu sünnetin inkarından rahatsız ise bir tevbe etmeli, bu sempozyumu yaptırdığı için yirmi sene evvel, birde o saydığım dört şeye dikkat etmeli.

1)Bu adamın televizyonlarında göstermesine o zaman müsaade etmesin. Çıkıyorlar ve alenen sünneti inkar ediyorlar.

2)İlahiyat fakültelerinde ve imam hatiplere bu fikirler aşılanıyor. Duyuyoruz talebelerimizden; hocaların mealci fikirler verdiğini, sünnet ve mezhep inkarı yaptıklarını ehli sünnete aykırı görüşler söylediklerini cemaat düşmanlığı yaptıklarını cihad düşmanlığı yaptıklarını duyuyoruz. O zaman imam hatiplere ve ilahiyatlara bir çeki düzen verilmeli.

3)Bu adamlar devletin değişik kademelerinde şu anda yerleştiriliyor. Cumhurbaşkanının bundan haberi olmayabilir. Derin devlet bu adamları yerleştiriyor. Cemaatlere mensup olanları oralardan alıyorlar. Ve bunları yerine getiriyorlar. Çünkü bunlar cemaat düşmanı ve laikliği savunuyorlar. Cumhurbaşkanı eğer bu adamlardan rahatsız ise bu meseleyi halletmeli.

4)Bu sempozyuma misilleme olarak bugün yeni bir sempozyum düzenletmeli. Bu konuyu bilen insanları çağırmalı, sünneti savunacak insanları çağırmalı, sünnet sempozyumu yapılmalı. Modern İslam anlayışı için sempozyum düzenleme günahının belki bağışlanmasını sağlamış olur. Belki o günaha bir kefaret olmuş olur. Bu şekilde ölmesin. Bu şekilde ölürse bu günahla gidecek.

Ve şunu da söylemek istiyorum; cumhurbaşkanı şunu da çok iyi bilsin ki; bu sünnet düşmanları laikliği savunmaktadırlar. Kendisi de laikliği savunmaktadır. Bunun farkına varmalı.

Siz sünneti inkar etmiyorsanız edenlerden de rahatsız olduğunuza göre, o zaman neden laikliği savunuyorsunuz?

Sünnet inkarcıları hepsi laiktirler. Zaten sünnet inkarının temeli laikliği yerleştirmektir. Cumhurbaşkanı onlardan değilse Fazlurrahman’ın da ne olduğunu bilmeden bu sempozyumu düzenlettiyse bu fikirleri kabul etmiyorsa o zaman laikliği de kabul etmemeli. Çünkü sünneti inkar edenlerin temelinde laiklik yatar.  Sünnet inkârının temelinde bu var. Nasıl?

Şöyle ki;

Laik devlet ile İslam kaç mevzuda karşı karşıyadır. Diyelim ki bin meselede. Bu bin meselenin sekiz yüzü sünnet ile sabittir. Sünnet inkârcıları o sekiz yüzden kurtulmak için sünneti inkâr ederler. Böylece laik devletin İslam ile çakıştığı meseleleri daraltırlar. Bin iken iki yüze indirmiş oluyorlar.

Sünneti inkâr eden bir insan, o zaman bin mesele de laik devlete karşı gelmiş olmayacak. İki yüz meselede karşı gelmiş olacak. Hedef bu.

 Sonra o iki yüz meselede de aslında laik devletle uzlaşmayı temin etmek için o ayetleri de tevil ediyorlar. Zaten sünneti inkâr etmişler nasılsa hadisler artık kabul edilmiyor. Dolayısıyla ayetleri kafalarına göre yorumlayabilecekler. Tarihselcilik diyorlar. Kafalarına göre yorumluyorlar. O zaman öyleydi ama böylede olabilir diyorlar. O ayetler o günün şartlarında öyle geldi, bugün aynen böyle almamız gerekmez ve biz bugün onları değiştirebiliriz diyorlar. Böylece ne oluyor? Laik devlet ile İslam’ın hiçbir meselede karşı karşıya gelmemesini sağlıyorlar.

Sünnet inkârının perde arkasında gerçek sebep laikliği yerleştirmek.

Cumhurbaşkanı laikliği gerçekten savunuyorsa sünnet inkârcılarından rahatsız olmasın.

Sünnetin inkâr edilmesi laikliğin yerleştirilmesi için. Laik devlet ile İslam’ın karşı karşıya geldiğini görüyorlar. Karşı karşıya gelmemesi için yüzlerce ahkam hadisini iptal edelim. Sonra ayetler kalsın geriye. Ayetleri de kendimizce yorumlarız. Böylece laik devlet ile karşı karşıya gelmemiş oluruz. Ve böylece laik devletin temellerini sağlamlaştırıyorlar. Laik devlete karşı islami bir hareketin oluşmasını engelliyorlar.

 Cumhurbaşkanı eğer laikliği savunuyorsa sünnet inkarcılarından rahatsız olmasın. Yok eğer sünnet inkarcılarından rahatsız ise o zaman laikliği tavsiye etmesin. Bu bir çelişkidir.

Mevzuyu tam bilmediği için çelişkisini de tam göremiyor. Uzmanları çağırsın sorsun onlar söylediklerimi kendisine anlatacaklardır. Akp’yi savunup her yaptığını alkışlayan hocalarda var ki bu konuları biliyorlar. Onları çağırıpta sorabilir. Fazlurrahman’ı iyi bilen hocalar var. Çağırıp onlara sorsun.

Bu saydığım dört meseleyi cumhurbaşkanı görevi bitmeden yapmalı. Bu onun boynunun borcudur.



1 Yorum
  • Furkan Haber - İslami Haber - Güncel Haber
    gulsum katlug 01 Oca 1970 02:00:00

    cok harika bir aciklama yapmis Alparslan hoca diline sahlik


Yorum Yaz