Av. Mehmet Ali Başaran Yazdı: Çifte kavrulmuş zulüm

Av. Mehmet Ali Başaran blog sayfasında yer verdiği bir yazı ile Türkiye’nin adalet noktasındaki vahim gidişatı ele alarak Furkan Vakfına ve gönüllülerine gün geçtikçe artan tahammülsüz tutumu anlattı.

Av. Mehmet Ali Başaran Yazdı: Çifte kavrulmuş zulüm
31 Eki 2018 18:59:20

Av. Mehmet Ali Başaran blog  sayfasında yer verdiği bir yazı ile, son günlerde adalet talebiyle sessiz sedasız birçok etkinlik yapmaya çalışan Furkan Vakfı gönüllülerine karşı haksız tutumu gözler önüne sererek; “Devlet, suçsuz insanların adalet taleplerini engellerken suç işliyor. Devlet, vatandaşın hakkını yemekle kalmıyor, hakkı yenen vatandaşın en medeni, en barışçıl şekilde özgürlük ve adalet talep etmesine de müsaade etmiyor! Çifte kavrulmuş zulüm.” dedi.

Av. Mehmet Ali Başaran’ın yazısı şu şekilde;

Adalet mülkün temelidir sloganını mahkemelerin duvarlarına kocaman harflerle yazanlar milletin gözünün içine baka baka adaleti ayaklar altına alıyor, çiğnedikçe çiğniyor. İleri düzeyde bir pervasızlık.

Türkiye’de vahim tablo budur. Tablonun değişeceğine olan umut yerlerde sürünmektedir.

İşin ilginç yanı, söz konusu tabloyu el birliğiyle oluşturup muhafaza edenler vatandaştan tam itaatin yanı sıra bir de saygı bekliyorlar.

Saygı yok. Korku var. Tam da zulme maruz kalanların zulmedenlere vereceği asgari tepki. Kusura bakmayın ama mızrak çuvala sığmıyor. Hamasetle dalgalandırılan bayraklar zulmü örtmeye yetmiyor.

Türkiye’de devlet, söylediği şeyleri yapmayan, yapmayacağı şeyleri söyleyen, verdiği sözleri yerine getirmeyen, güvene layık olmayan bir insana benziyor.

Hukuka güven duygusunun bitkisel hayatta olması bunun en bariz göstergesi değil mi?

Devletin menfaatlerine uygun düşmediğini düşündüğü vakit tereddüt etmeden Adaleti feda etmeye hazır bir yargıçlar ve savcılar ordusu ile karşı karşıyayız. Bu savaşı kazanma şansımız çok az.

Güncel bir örnek verelim:

Yaklaşık 10 ay önce Hukuka aykırı bir operasyonla Furkan Vakfı’na baskın düzenlenmiş ve Vakıf Başkanı Alparslan Kuytul tutuklanmıştı. Zulüm orda kalmadı, tecrit ve işkence ile cezaevinde de devam etti, ediyor.

Furkan Vakfı gönüllüleri Türkiye’nin pek çok ilinde boyunlarına astıkları atkılarla yürüyüşler düzenliyorlar. Atkılarda Türk bayrağının yanı sıra “Alparslan Kuytul’a Özgürlük” yazıyor.

Slogan atmıyorlar, taşkınlık yapmıyorlar, sadece bir araya gelmiş, yürüyorlar. Devlet bu kadarına dahi tahammül edemiyor ve yürüyüşleri engelliyor, yürüyenleri gözaltına alıyor.

Sebep? Bir sebep yok lakin birden çok bahane var. Bunlardan biri “Suçu Ve Suçluyu Övmek”

Alparslan Kuytul suçlu olmadığı için bu bahane her engellemede kullanılmıyor. Uyduruk gerekçeler ilden ile değişiklik gösteriyor.

Bir başka bahane: “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet”

21 Ekim’de İstanbul’da 79 kişilik bir grubu yasa dışı biçimde gözaltına alan memurlar hakkında suç duyurusunda bulunduk.

Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma (TCK m. 109), Görevi Kötüye Kullanma (TCK m. 257), İnanç, Düşünce Ve Kanaat Hürriyeti’nin Kullanılmasını Engelleme Suçu (TCK m.115) işlendiği ayan beyan ortada.

Devlet, suçsuz insanların adalet taleplerini engellerken suç işliyor.

45 gündür Türkiye’nin pek çok ilinde insanlar “Özgürlük Yürüyüşleri” düzenleyerek zulme karşı olduklarını “gösteriyorlar”. Sadece özgürlük talep eden atkılar taktıkları için gözaltına alınıyor, baskı görüyor ve fişleniyorlar.

Antep’te 69, Maraş’ta 9, Mardin’de 5, İstanbul’da 79, Erzurum’da 4, Urfa’da 12, Kozan’da 2, Osmaniye’de 2, Bolu’da 19, Ankara’da 11, Mersin’de 20, Elazığ’da 14 kişi yasa dışı – tümüyle keyfi- gerekçelerle gözaltına alındı.

Şu işe bakın: Devlet, vatandaşın hakkını yemekle kalmıyor, hakkı yenen vatandaşın en medeni, en barışçıl şekilde özgürlük ve adalet talep etmesine de müsaade etmiyor! Çifte kavrulmuş zulüm. 

Sormak gerek: Bir atkıya tahammül edememek Devleti fazlasıyla küçük düşürmüyor mu? Bugün atkıyla kavga eden devlet, yarın ayakkabının bağcığıyla veya montun fermuarıyla da kavga edecek mi?

28 Şubat’ta kadınların başörtüsünü çekiştiren kadın polisleri görüp utanmıştık. Aynı utancı yaşıyoruz. Kadınların boynundaki atkıya asılan, atkı alacağım diye kadınları boğazlayan kadın polisler görüyoruz.

İnsan, bu devleti yönetenlerin zulmünden değil ama olgunluğundan ve ciddiyetinden fena halde şüphe ediyor.

Yoksa biz milletçe “atarlı giderli” bir ergenliğe mahkûm muyuz?

Hrant Dink katledildiğinde “hepimiz Hrant’ız, Hepimiz Ermeniyiz” diyen aydınlar bugün hükümeti eleştirdiği için zulme maruz kalan Furkan Vakfı’na sahip çıkamıyorlar.

Savunmayı kalenin önünde kurmamalı Müslümanlar! 

Aynı operasyonun yarın İHH’nın başına gelmeyeceğinin garantisi var mı? Yok. Bugün Furkan Vakfı’nı savunamayanlar yarın İHH’yı savunamazlar.

Bu hikâye size de çok tanıdık gelmedi mi?

 



0 Yorum

Yorum Yaz