Bitkiler Dünyasından Tefekkür Kareleri

Bilim ve teknoloji geliştikçe insanoğlu yaratılan her şeyi daha ayrıntılı inceleme fırsatı bulmakta ve Rabbimizin yüce sanatını daha yakından görmektedir.

Bitkiler Dünyasından Tefekkür Kareleri
03 Kas 2016 13:42:36

 İnsan vücudunda, hayvanlarda, gökyüzünde ve daha birçok şeyde her geçen gün yeni harikalar, yeni yaratılış mucizeleri keşfedilmektedir. Bu yazımızda canlılar için sayısız faydaları olan bitkileri tefekküre dalıp, Rabbimizin sayısız nimetlerine şahit olacağız inşallah.

Bitkiler, canlılar için o kadar önemlidir ki; bitkilerin olmadığı bir dünyada bırakın yaşamayı, kısa süre canlı kalmamız dahi mümkün olmazdı. Neden mi?

Bitkiler olmasaydı; oksijen üretimi olmaz ve insanlar havasızlıktan kısa sürede ölürlerdi.

Bitkiler olmasaydı; ağaç kökleri metrelerce derinlere inerek toprağı tutamaz ve erozyon (toprak kayması) olur; dağlar, tepeler üzerimize yürürdü.

Bitkiler olmasaydı; kâğıt olmazdı, okuduğumuz bu dergi olmazdı, kâinat kitabının imanımızı artıran birçok sayfası olmazdı, yakacak odun olmaz, yazın sıcağında tarlada bayırda serinleyecek gölge, evdeki masa-mobilya olmazdı.

Bitkiler olmasaydı; ruhumuzu sıkan beton yığınlarının arasında, çevremizi süsleyen rengârenk çiçeklere hasret kalırdık.

Bitkiler olmasaydı; buğday olmazdı, ekmek olmaz, elma olmaz, portakal olmazdı, nane olmaz, limon olmazdı, şifalı bitkiler, çay olmaz, şeker olmazdı… Kısaca bitkiler olmasaydı; yaşam olmazdı, sen olmazdın, ben olmazdım.

Bitkiler o kadar muazzam fabrikalardır ki; siz ona biraz toprak verirsiniz, bir de bakarsınız ki Allah’ın izni ile kendisinden mucizeler fışkırmış. Birazcık toprak, güneş ışığının da etkisi ile bir de bakmışsınız bağrındaki tohumu şekerpareye, muza dönüştürmüş, aynı toprak bakmışsınız başka bir tohumu acı bibere, ekşi eriğe, sert kabuğu olan fıstığa, cevize dönüştürmüş. Kapkara topraktaki bitki bakarsınız sarıya döner elma olur, turuncuya döner havuç olur, beyaza döner gül olur, rengârenk bir çiçek olur… Ve Allah bitkilerle göstermek ister ki; o kara toprak yarın sen olacaksın, ben olacağım ve kıyamet günü bitkilerin toprağı yarıp çıktığı gibi bizler de kabirlerimizden çıkartılacağız. Ayette Rabbimiz bitkilere bakmamızı ve ibretler almamızı öğütlemektedir.

“Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.”1

Bitki Kökleri ve Gövdeleri Başıboş Değiller!

Bitki kökleri, bitkilerin yaşamı için çok önemlidir. Bazen tonlarca ağırlığa ulaşan bitkiler, kasırgalarda yıkılmamak için çok derinlere kök salıp dik durmayı sağlarlar, aynı zamanda toprağın kaymasını önlerler. Bitki köklerinde su yoğunluğu toprağın su yoğunluğundan daha azdır ve bu sayede emici tüyler topraktan gerektiği oranda suyu kolayca emerler, suyu gövdeye doğru basınçlı bir şekilde iletirler. Bu basınca “kök basıncı” denir ve suyun metrelerce yükselmesini sağlar. Eğer köklerdeki su yoğunluğu daha fazla olsaydı; topraktan su emilemez hatta bitkiden toprağa doğru su akımı olur ve bitkiler susuz kalarak kururlardı.

Kökler, topraktaki minerallerin içinden o bitki için gerekli olanları gerektiği oranda seçer, emer ve taşınması için gövdeye iletirler. Acaba köklere muz için potasyumu, havuç için A vitaminini seçen ve bunların emilimini sağlayan hangi güçtür?

Köklerin topraktan aldıkları mineralleri, vitaminleri, suları taşımaları ve dağıtmaları gövdede bulunan odun ve soymuk boruları ile olmaktadır. Bu şekilde bazen 100 metreyi bulan ağaçların en tepesine kadar taşıma gerçekleşir. Dışarıdan bakılınca kuru odun gibi görünen ama iç kısımda mucizelerin gerçekleştiği gövdede, aşağıdan yukarıya su ve mineraller taşınır. Ayrıca her mineral gelişi güzel taşınmamakta nerede ihtiyaç varsa oraya götürülmektedir. Yaprak sapının sağlamlığı için kalsiyumun yaprak sapına daha fazla taşınması, meyvede bulunması gereken bir mineralin oraya taşınması ince bir hesap iledir.

Yapraklar, Çiçekler Yaratanı Hatırlatıyor!

Yeşil yapraklar, yapılarında bulunan klorofil sayesinde havadaki zararlı gaz olan karbondioksiti alarak, yerine canlıların muhtaç olduğu oksijeni vermektedir. ‘Fotosentez’dediğimiz bu mekanizmayla, atmosfer gazlarının sabit oranda kalması da sağlanır. Çünkü atmosferde %78 oranında azot, % 21 oranında oksijen bulunmaktadır. Eğer bu oran bozulursa yani oksijen oranı yükselirse, yıldırım düştüğü zaman ormanlarda yangınların önüne geçilemezdi. Oksijen oranı düştüğü zaman ise dünya kapalı bir kavanoza dönüşür ve oksijensiz kalan canlılar yaşayamaz, ölürlerdi. Bu hassas dengeler uzun uzun tefekkür edildiği zaman kalbimizde Rabbimize olan sevgimiz ve hayranlığımız daha da artacaktır.

Bitkiler ayrıca geçmişten günümüze birçok hastalığın tedavisinde kullanılmakta, birçok ilaç yapımında bitkilerden faydalanılmaktadır. Kabızlık için zeytinyağı, soğuk algınlığında nane –limon, ıhlamur, mide bağırsak gazları için anason ve daha birçok rahatsızlıkta bitkilerin kullanılması bizlere yüce Rabbimizi hatırlatmaktadır.

Meyvelerin, sebzelerin, tahılların tertemiz bir şekilde insanoğluna sunulması için değişik şekillerde ambalajlanması da tefekkür edilmesi gereken ayrı bir tablodur. Muzun kirlenmemesi için dış kısmının bir kabukla sarılması, sert bir kabuğun içinde cevizin yıllarca muhafaza edilmesi, portakalın, limonun, yer fıstığının, ananasın ve bunlar gibi birçok ürünün özel ambalaj içinde insanlara sunulması tek tek şükredilmesi gereken nimetlerdendir. Allah Azze ve Celle’nin ağır olan karpuzu yerde, hafif olan meyveleri ağaçta yaratması da ilminin sınırsızlığına delildir.

Bitkiler dünyasını bir-iki sayfaya sığdırmak mümkün değildir, sizleri bu yazıyı okuduktan sonra kâinattaki bitkilere bakarak, onları okumaya davet ediyor ve yazımı burada noktalıyorum. Bahara ulaştığımız şu günlerde, topraktan fışkıran bitkileri izlemek ve Rahman’ın sanatını müşahede etmek dileğiyle Allah’a emanet olun.

1- En’am 99

Furkan Nesli Dergisi'nden Alıntıdır.

   


0 Yorum

Yorum Yaz