Cemaat Karşıtlığı Oluşturma Projesi

Yazar: Alparslan Kuytul Hocaefendi Tarih: 25 Eki 2016

Hamd, gönderdiği kitabı ve peygamberi ile bizi önce cemaat sonra ümmet yapan Allah Azze ve Celle’ye; Salât-u Selam, önce numune İslam cemaatini sonra Ümmeti oluşturan Hz. Peygamber’e; Selam ise yeniden ümmet olabilmemiz için mücadele veren tüm Müslümanlara olsun.

15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle bazı kimseler “Cemaatler toplumu bölüyor, kapatılmalılar” diyorlar. Şu bir gerçek ki aslında toplumu partiler bölüyor. O zaman partileri de kapatalım. Cemaatler hiç olmazsa selamlaşıyorlar. Partiler ise her gün kavga halindeler. O halde aslında konuşulması gereken, partilerin varlığıdır. Cemaatler bölmüyor, toplum zaten bölünmüş. Aslında derin devlet, toplumu partilere ve cemaatlere bölüyor. Çünkü hepsi birleşirse sisteme karşı büyük bir hareketin meydana geleceğinden ve sistemi muhafaza edemeyeceklerinden korkuyorlar. O yüzden bunu bilinçli olarak yapmaktadırlar. Hatta istihbarat örgütleri bazı cemaatleri kendileri üretmektedir.

“Cemaatlerin birçok yanlışları var.” diyorlar. Cemaatlerin yanlışları varsa partilerin yanlışları onun yüz katı, bin katı! Holdinglerin de yanlışları var, o zaman holdingleri de iptal edelim. Televizyonların da yanlışları var, o zaman medyayı da iptal edelim. Piyasada sahte para var, o zaman parayı da iptal edelim. Bu nasıl bir mantık?

“Cemaatler darbe yapıyor” diyenlere gelince; bugüne kadar darbeleri kim yaptı? Tüm darbeleri ordu yaptığına göre o zaman orduyu da iptal edelim! Hangi akl-ı selim insan bunu söyleyebilir?

Cemaatlerin varlığının sebebi nedir? Devlet İslam’ı öğretmemiştir, öğretmemektedir. İslam’a uygun bir devlet nizamı yoktur. Cemaatler bundan dolayı çalışmaktadırlar. Bu durum değişti mi? Devlet, İslam devleti mi oldu? Medeniyet, İslam Medeniyeti mi oldu? Toplumda haramlar mı kaldırıldı? Farzlar mı yerleştirildi? Durum olduğu gibi devam etmektedir, o halde cemaatlere ihtiyaç da devam etmektedir.

Devlet İslam Devleti bile olsa, cemaatlere ihtiyaç yine de olur. Osmanlı ve Selçuklu; İslam Devletiydi. Ama yine âlimler vardı, tarikatlar vardı. Onlar, fetihlerin öncüleriydi. Ordularımız gitmeden evvel âlimlerimiz, şeyhlerimiz o topraklara gidiyordu. Orada faaliyetler yapıyordu, insanların kalpleri yumuşuyordu. İslam’ı öğrenmeye başlıyorlardı. Ordularımız geldiği zaman savaşa çok gerek kalmıyordu. Selçuklu da Osmanlı da böyle yayıldı.

Cemaat düşmanı aşırı solcu derin devletin aslında yapmak istediği, bu darbe girişimi bahanesiyle önce bütün cemaatleri bitirmek sonra da AKP’yi bitirmektir. Çünkü AKP’nin bu kadar güçlenmesinde en önemli sebebin cemaatler olduğunu bilmektedirler. AKP yetkilileri bu tuzağın farkına varmalıdır.

 

PARTİ, CEMAATLERE ALTERNATİF OLUR MU?

AKP sanki cemaatlerin yerine geçebilir, cemaatlerin görevini yerine getirebilirmiş gibi bir hava estiriyorlar. Parti, cemaatlerin yaptığını yapamaz. Bu bir gerçek! Parti hiçbir zaman eğitim yapmaz. Hâlbuki eğitim lazımdır. Cemaatler çalışmalarına ara vermemelidirler. Verirlerse veya AKP’nin çatısı altına girerlerse bitecekler. Yarın AKP de bittiği zaman cemaatler bir daha toparlanamayacaklar.

Mademki bu darbe girişimini yapanları kınıyorlar o halde bundan çıkarılması gereken sonuç; Peygamberî metoda dönmenin gerekliliğidir. Müslümanlar Peygamberî metoda dönmez, bu yanlış metodla devam ederler ve köşe kapma kafasını bırakmazlarsa bu gibi hatalardan kurtulamazlar. O makamlara gelmek için her tavizi veriyorlar. Peygamberî metod bu değildir. Bu şekilde sağlam bir kadro da meydana gelmez, halkınızı da eğitemezsiniz. Bu köşe kapma metodu, sonuç itibariyle darbeciliğe götürür. Neden? Çünkü köşeleri kapmışsınız ama halkınızı kazanmamışsınız. Ne yapacaksınız? Darbe yapacaksınız, başka çareniz yok. Çünkü bütün gücünüzü, enerjinizi, paranızı, ömrünüzü, her şeyinizi buna yatırmışsınız. O insanları oralara getirmek için gecenizi gündüzünüze katmışsınız. Dininizi, imanınızı, her şeyinizi ortaya koymuşsunuz, her harama girmişsiniz. Yeri gelmiş namazı terk etmiş yeri gelmiş içki içip dans etmişsiniz. Bu kadar günaha niçin girdiniz? Gücü ele geçirmek için. Gücü ele geçirdiniz ama halkı kazanamadınız. O zaman mecbur darbe yapacaksınız!

Kur’an bize toplumu değiştirmeyi, tebliğ yapmayı emreder, köşeleri kapmayı değil! Köşelere gelmek için dinden taviz vermeniz gerekir, İslam buna izin vermez. Kur’an’ın söylediği metodu izlediğiniz zaman halkınızı kazanıyorsunuz, halk isterse yaptığınız darbe olmaz. Ama halk istemiyor, beş on tane general istiyor ve bunun için silaha başvuruyorsa, bu darbe olur. Halkınızı kazanmışsanız darbe yapmazsınız. Devlet halkın isteğine uymak zorunda kalır. Uymazsa size zulmeder, hiç olmazsa siz mazlum, onlar zalim olmuş olur. Şimdi darbe yapınca siz zalim, hükümettekiler mazlum duruma düşüyor. Mazlum olmak mı iyidir, zalim olmak mı iyidir? Tebliğ halkı kazanmanızı sağlıyor. Köşeleri kapma ise darbeye götürüyor. O halde tenkit edilmesi gereken husus budur, cemaat çalışması değil.

Kur’an’ın hareket metodu aslında darbecilikten de kurtarıyor. Bu darbe olayı olana kadar Kur’an’ın hareket metodunun böyle bir hikmeti olduğu ortaya çıkmamıştı. Başka yönlerden anlatıyorduk; taviz verilirse çürük bir neslin meydana geleceği, gerçek bir kadronun oluşmayacağı, hareketin istikametten sapacağı, Peygamberî Hareket Metodu’nu izlemediğimiz için Allah’ın razı olmayacağı ve yardımının gelmeyeceği vs… Ama Peygamberî Hareket Metodu’nun bir de bu hikmeti varmış; darbecilikten de kurtarıyormuş. Taviz vererek mevki ve makamları ele geçirenler, örgütsel faaliyetler yapanlar aslında darbeci olmak zorunda kalıyorlar. Bu kadar gücü varsa, generaller, tanklar, toplar elinde ise bu güce sahip olanların sabır göstermeleri zorlaşmakta ve darbe yapmak istemektedirler.

Tüm partiler de köşeleri kapmaya çalışmıyor mu? Parti niçin kurulur? Hükümet niye olunur? Köşeleri kapanlar askerî darbe yaparken, Hükümeti ele geçirenler de sivil darbe yapıyor. Elinde yetki olanlar istediğine istediğini yapabiliyor. İsterseniz gizli faaliyetlerle askeriyede, polis teşkilatında, adliyede köşeleri kapın; isterseniz hükümet olun sonuçta darbe yapabilir ve darbeci olabilirsiniz. Ama askeri darbe, ama sivil darbe…

“CEMAATLER İNSANLARIN AKILLARINI KİRALIYOR” DİYENLER

Bazıları “Cemaatler insanların aklını kiralıyor, cemaatlere aklınızı kiraya vermeyin” diyorlar. Her cemaat bu şekilde itham edilemez. Eğer bir cemaat kendi müntesiplerine mutlak itaatin Allah’a ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e olacağını, liderlerin masum olmadığını, Kur’an’a ve Sünnete aykırı emirlere itaat edilmeyeceğini öğretiyorsa kimsenin aklını kiralamıyor ve düşünmelerini engellemiyor demektir. Tüm cemaatleri bu şekilde itham edenler partilere neden bir şey demiyorlar? Partiler; akılları kiralamayı boş verin, satın alıyorlar!

Rus uçağı düşürüldüğü zaman ve Reis-i Cumhur “Bir daha olsa bir daha düşürürüz!” dediğinde partililer alkışlamışlardı. “Bu iş yanlış oldu, sonuçları ağır olur” dememişlerdi. Sonra Türkiye Rusya’dan özür dilemek zorunda kalınca da yine alkışladılar. Uçağı düşürünce de alkışlıyorlar, “hata yaptık özür dileriz” dendiğinde de alkışlıyorlar. Böyleleri partisine ve bir kişiye aklını kiraya vermiş değiller midir? Bugün birçok kimse kendi partisine aklını kiraya vermiş durumdadır.

AKP’nin Irak politikası 2003 yılından beri yanlış değil mi? AKP, Irak’ı bu hale getiren Amerika’ya yardım etmedi mi? Bu yanlış ve haram değil miydi? 1,5 milyon şehit, 4 milyon yetim, milyonlarca yaralı ve sakat ve bütün Irak yerle bir olmadı mı? Evet… AKP’lilerin çıtları çıktı mı? Bunu hiç gündeme getiriyorlar mı? “Günah işledik, tövbe edelim.” diyorlar mı? Hayır… AKP’nin Suriye politikası yanlış değil mi? Yarım milyona yakın şehit, yüzbinlerce yaralı, 10 milyondan fazla insan mülteci durumunda ve Suriye yerle bir oldu. Şimdi Türkiye bu politikadan da dönmeye hazırlanmıyor mu? Evet… Peki, AKP’liler Suriye politikasına hiç itiraz etmiş miydi? Hayır…

Mavi Marmara’yı gönderen o zamanın Başbakanı değil miydi? “Biz izin verdik, yetmiyor mu?” dememiş miydi? Sonra da İsrail ile arayı düzeltmek için İHH’ya “Giderken bana mı sordunuz?” demedi mi? AKP Filistinlilerin koruyucusu, destekleyicisi değil miydi? Sonra “İsrail’le dostuz ve İsrail’e muhtacız” demedi mi? İsrail ile anlaşmadı mı? AKP’lilerde çıt var mı? “İsrail ile nasıl anlaşırsın?” diyorlar mı? Hayır… Hani akıllarını kiraya vermemişlerdi?

AKP’liler Erdoğan çözüm sürecini başlatınca alkışlamışlardı, çözüm sürecini bitirince de alkışlamadılar mı? Bütün bu yanlışları ve çelişkileri görmeyip partilerinin ve liderlerinin her yaptığını alkışlayanlar akıllarını kiraya vermiş değiller midir?

Sanki cemaatler insanların akıllarını kiralıyormuş, düşünmelerini engelliyormuş… Ama partiler böyle değilmiş… Partiler bunun on katını yapıyor. Hatta partiden biri, farklı bir görüş ortaya koysa partiler onu disipline vermiyorlar mı? “Sen nasıl böyle konuştun?” deyip partiden ihraç etmiyorlar mı? Hani cemaatler özgürlüğü sınırlıyordu ama partiler sınırlamıyordu? Bir oylama esnasında partiler grup kararı almıyorlar mı? “Grup olarak, ‘Evet’ vereceğiz ya da ‘Hayır’ vermeyeceğiz” demiyorlar mı? Buna aykırı davrananlara da disiplin cezası verip partiden ihraç etmiyorlar mı? “Aklını parti merkezine ve liderine kiraya verme, sen özgür bir insansın, kendi aklına ve vicdanına göre karar ver” diyorlar mı? Hayır… Partiler cemaatlerden çok daha fazla insanların akıllarına hükmediyorlar.

Düşünmeyi engelleyen, haramları helalleştiren, buna rağmen kimsenin itiraz edemediği bir cemaatleşme varsa, onlara izin verilmesin ya da onlara eğitim verilsin. Eğer bir cemaatte haramlar helalleştiriliyorsa insanlar buna itiraz edebilsin. Türkçe Olimpiyatları’nda kızları çıkartıp şarkı söyletiyorlardı, cemaattekiler susuyordu, hatta alkışlıyordu. Bunun sebebi İslam’ı bilmiyor olmalarıdır. Cemaat düşmanlığı yapmaya gerek yok. Cemaat dediğin İslam’ı öğretir, yanlışlar olduğu zaman da insanlar itiraz edebilirler, itirazı bilgiyle, ilimle başarabilirler. Böylece akıllarını kiraya vermemiş olurlar.

Mesele cemaat ile alakalı değil, partilerde de aynı olay var. Bir gazetede de aynı olay var. Gazeteci, patronunun dediğinin dışına çıktığı zaman patron onu işten kovuyor. Bugün AKP’nin televizyonlarında birisi AKP’nin aleyhinde bir kelime konuşabiliyor mu? Hayır! Ne isteniyor? Mutlak ve kesin itaat! Televizyonda en küçük bir farklı fikir söyleyenin hemen kalemi kırılıyor, işine son veriliyor. Cemaatler kimsenin kalemini kırmıyor. Böyle konuşanlar bırakın insanların akıllarını kiralamayı, hatta akılları satın aldılar.

Cemaat düşmanlığı yaparken bunlara dayanıyorlar ve “Özgür bir nesil yetiştirelim.”diyorlar. Tamam, razıyız. Tüm topluma Kur’an’ı ve Sünneti öğretelim ve toplum özgürce düşünsün. Bir Müslüman özgürce düşünürse evvela bu devletin nizamını beğenmez. Kur’an’a ve Sünnete göre özgürce düşünürse şu haramlara razı olur mu? “Aklını kiraya vermemiş özgür nesil istiyoruz” diyenler yalan söylemeyi bıraksınlar! Onlar aslında düşünmeyen bir toplum istiyorlar. Çünkü bu toplum Müslümandır ve özgür düşünmeyi öğrendiği zaman devletin anlattığı İslam’a göre değil, gerçek İslam’a göre düşünecektir, yapılanları beğenmeyecek ve haramları reddedecektir. O halde bu yalancılar özgürlük filan istemiyor ve sadece cemaatleri bitirmek için bunu kullanıyorlar.

Asıl özgürlük cemaatlerdedir. Cemaatteki insanların hepsi gönüllü, Allah rızası için geliyorlar. Partilerde ise menfaat var. Menfaat ile insanları esir alıyorlar. Bunlar hangi yüzle özgürlükten bahsediyorlar. Bu yalancılar bugüne kadar kime özgürlük verdiler? Cemaat düşmanlığı yapanlar farklı düşüncelere tahammül edemiyor ve internet âleminde herkesi tehdit ediyorlar. “Size şunu yapacağız, bunu yapacağız, göreceksiniz” diyorlar. Hani özgür düşünceye sahip nesiller istiyorlardı?

CEMAATLER SUSMAMALI YOKSA BİTECEKLER!

Cemaat kavramına ve cemaatlere bu kadar saldırı var ve nedense cemaatler susuyorlar. İslam düşmanları kimse konuşamasın diye gergin bir ortam meydana getiriyorlar. Böylece bu korku ortamında cemaatler bitirilecek. Cemaatler susmamalı yoksa bitecekler! 
Sürekli olarak; “Cemaatler böyle, FETÖ şöyle… Laiklik olmasa kim bilir daha ne olurdu? Cemaatler devleti ele geçirirdi” şeklinde propaganda yapıyorlar. Hâlbuki şimdiye kadar bu ülkede hep laiklik denilerek darbe yapıldı. Bize bunları unutturdular. 27 Mayıs 1960 darbesini de laiklik adına yaptılar, 1971 Muhtırasını da, 12 Eylül 1980 İhtilalini de. 1997’deki 28 Şubat’ı da, 2007’deki 27 Nisan E-muhtırasını da… Hepsini laiklik adına yaptılar.

Şapka giymeyenler laiklik adına idam edildi, yıllarca laiklik adına başörtüsüne izin verilmedi. Laiklik adına bugüne kadar bu millete çok zulmedildi. Şimdi bu ortamdan istifade ederek laikliği yerleştirmeye çalışıyorlar. Müslümanlar devlete talip olmasın, devlet işlerine karışmasın, devleti kendileri idare etsin istiyorlar. “Dindarlar devlet işine karışmasın, siyasi konularda yorum yapmasın, hoca ne anlar siyasetten?” diyorlar. Ama şükürler olsun yaptığımız siyasi analizler hep doğru çıktı, siyasetçilerin birçoğunun ki ise hep yanlış çıktı. Irak meselesinden Suriye meselesine, Rusya meselesinden Arap Baharına kadar…

Cemaat düşmanlığı gitgide din düşmanlığına doğru gidiyor. Öyle bir hale gelecek ki, yarın Tayyip Erdoğan bile konuşamaz hale gelecek. O bile zaman içerisinde ayet söylerken şimdiki kadar rahat söyleyemeyecek. Öyle bir atmosfer meydana getiriliyor. Bu ciddi bir tehlikedir. Yani 1940’lı yıllara geri döndük. Şu anda birçok devlet memuru, namaz kılmaya korkar hale getirildi. Hükümet bunun farkına varmalı. Aşırı derin solcular böyle bir atmosfer meydana getiriyor ve din iman bırakmamaya çalışıyorlar. Bunu alenen söyleyemiyorlar ama hep FETÖ üzerinden yükleniyorlar.

Cemaat kavramından sonra sıra dine gelecek. Önce FETÖ, sonra cemaat, sonra din. Hükümet eğer böyle düşünmüyorsa bu durumu düzeltmeli ve “Bizim cemaatlerle bir sorunumuz yok, cemaat çalışmaları yine devam etsin. Onların faydaları çoktur.” demeli, bu dinsizleri susturmalı. Yoksa sıra kendilerine de gelecek. Tayyip Erdoğan nerede yetişti? O da MTTB’de (Milli Türk Talebe Birliği) dersler yaparak büyümedi mi? Yani sonuçta bugün az çok İslam’ı bilen, bir şeyler yapmaya çalışan herkes bir cemaatte yetişti. Hepsi darbeci mi oldu?

Bize: “Hükümetle niye beraber değilsiniz, niye muhalifsiniz?” diyorlar. Beraber olanlar bakın sonunda anlaşamıyor ve darbeci oluyor. Biz hükümetle beraber de olmuyor, düşmanlık da yapmıyoruz. Doğruya ‘doğru’, eğriye ‘eğri’ diyoruz. Allah rızası için yanlışlara muhalefet ediyoruz. Köşe kapma diye bir derdimiz yok. Bu daha doğru bir davranış değil midir? Samimiyetimiz buradan anlaşılabilir. Allah’a emanet olun.

Paylaş:  
Alparslan Kuytul Hocaefendi
Alparslan Kuytul Hocaefendi
Alparslan Kuytul Hocaefendi 1965 yılında Adana’da dünyaya geldi Ailesi ve çevresinden aldığı dini eğitim ve terbiye ile İslam’ı seven bir çocuk olarak yetişti Henüz ortaokul tahsili esnasında dinini öğrenme ve anlatma gayreti içerisindeydi Lise yıllarına geldiğinde milletinin içerisinde bulunduğu durumu onu daha çok çalışmaya ve İslam’ı tebliğ etmeye yöneltti Yaptığı ...
Yazar Sayfasına Git