Adaletli İdarecilerden Misaller-2

Son yüzyıllarda Türkiye ve dünyada yaşananlar, toplumların Allah'ın hakimiyetine (Tevhid inancına) olan ihtiyacını göstermeye devam ediyor. Şüphesiz ki Tevhid'in insanlığa en büyük kazancı adaleti tesis etmesi olmuştur. Hakim olduğu dönemlerde adil düzeni tesis eden Tevhid inancı, nesiller boyu adil şahsiyetler de yetiştirmiştir. Furkan Haber olarak Tevhid medeniyetinin yetiştirdiği şahsiyetlerden adalet örneklerini sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz... Emevi halifelerinin büyüğü, raşid halifelerin beşincisi sayılan Halife Ömer bin Abdülaziz tevazusu ve adaletiyle öne çıkıyor.

Adaletli İdarecilerden Misaller-2
18 Şub 2020 11:22:23

Ömer bin Abdülaziz, valilerin endişelerine rağmen zekât ve cizye gelirleri öylesine arttı ki, devlet hazinesinde yer kalmadı. Fazla olan mallar meydanlara serildi. Halktan fakir kimse kalmadığı için, gelip alan olmadı. Borçluların borçları kapatıldı fakat yine fazlasıyla mal kaldı. Evi, atı ve ev için gerekli eşyası olmayanlar ihtiyaçlarını aldılar, yine de kaldı. Yakın veya uzakta yaşayan gayrı müslimlere ulaştırılmak üzere kalan malı gönderdiler.

Hilafet sınırları içindeki her bir görme engelliye, maaşı devlet hazinesinden karşılanmak üzere bir yardımcı tayin etti. Aynı şekilde yine maaşı devlet tarafından ödenmek üzere, her bir hasta için bir bakıcı atadı. Ülkenin dört bir yanında yaşayan kimsesiz çocukları belirleyip onların geçimlerini devlet garantisi altına aldı. İslam’daki sosyal adaleti öylesine zirveye taşımıştı ki, sütten kesilme çağındaki çocukları tespit ettirip onlara aylık bağlatmıştır. Kadınların çocuklarını erken sütten kestiğini gören Halife, bu uygulamayı değiştirmiş ve aylığın doğar doğmaz verilmesini emretmiştir. Devlet hazinesinden köleleri azat etmiş, hacca gitmek isteyip de imkân bulamayan fakir Müslümanlara yüzer dinar para yardımı yapmıştır. Hacca giden Müslümanların konakladıkları yerlere, hacıların ihtiyaçlarını karşılamak üzere görevliler tayin etmiştir. Ömer b. Abdülaziz’in adaletinden hayvanlar bile paylarını almışlardır. Hayvanlara eziyet edilmemesini, taşıyabildiklerinden fazlasının yüklenilmemesini, bu hükümlere uymayanların tespit edilip cezalandırılmasını emretmiştir.

Halife olarak tayin edilmesinin ardından minbere çıkarak şöyle konuştu:

“Ey insanlar! Bizimle beraber olacak kimsede şu beş şartı istiyorum. Bunlar Bize hâlini bildiremiyecek olan halkımın hâlini anlatmak, hayırlı işlerde bize yardım ve hayra delâlet eylemek, kimse hakkında gıybet etmemek ve boş şeyler ile meşgûl olmamak. Bunlar yoksa bize yaklaşmasın.”

Hilafetinin ilk gününde hanımı ile aralarında geçen şu konuşma, onun bütün idarecilere örnek olacak sorumluluk, dürüstlük ve adalet anlayışını çok açık şekilde ortaya koymaktadır:

"Ey iyi huylu kadın" dedi Halife Ömer, "Babanın sana düğün hediyesi olarak verdiği mücevherleri beytülmale (hazineye) vermeni istiyorum."

Bunun konuyla bir bağlantısını göremeyen Fatıma, "Ama onlar bana babamın hediyesi ve hatırasıdırlar" dedi.

"Baban onları kendi malından alıp hediye etmedi. Onları devletin parasından alıp sana verdi. Onun için onlar babanın değil, halkın parasıdır."

Fatıma ne diyeceğini bilemedi. Yıllarca beraber yaşamıştı ve ondan bugüne kadar mücevherler konusunda böyle bir şey duymamıştı. Bugün ona ne olmuştu da ısrarla mücevherleri beytülmale vermesini istiyordu? Bir anda değişmişti. Bunun cevabını alması uzun sürmedi.

"Omuzuma gerçekten büyük bir sorumluluk yüklendi. İnsanların hakları benden sorulur oldu. Kimsenin kimseye haksızlık etmesine müsaade edemem. Buna kendimden ve en yakınımdan başlamak zorundayım."

Kocasını dikkatle dinleyen Fatıma'nın yüzünde az önceki sevinçten eser kalmamıştı. Kocasının sıradan bir halk olduğu günlerdeki rahatı arayacakları izlenimine kapılmaya başlamıştı.

Halife Ömer, odanın diğer ucuna doğru ağır adımlarla ilerledi. Sonra yavaşça döndü ve Fatıma'ya bakarak konuşmasına devam etti:

"Şimdi... Bütün ziynet eşyalarını beytülmale teslim et. Yoksa... Yoksa eğer onlar seninle birlikte olacaksa, ben seninle beraber kalamam."

Fatıma'ya bunları söyleyen Halife, başkasına verilemeyecek kadar eski olanlar hariç bütün eşyalarını, süslü kıyafetlerini beytülmale teslim etti.

Bir gün yardımcısı Müzahim ve atıyla beraber yürürken Halife:

‘Ey Müzahim! İnsanların hali nasıl?’ diye sordu. Müzahim:

‘Ey Emirü’l-Mü’minin! Vallahi sen, ben ve şu at dışında bütün insanların hali çok iyidir!’ diye cevap vermişti.

Yine bir gün tebdil-i kıyafet yapıp halkın arasına karıştı. Bir yolcuya yaklaşarak sordu:

‘Sen memleketinden ayrılırken insanlar ne haldelerdi?’ Adam:

‘Ben memleketimden ayrılırken zalimler alçak ve mağlup, mazlumlar ise muzaffer ve galip; zenginler varlıklı, fakirler ise destek gören ve yardım edilen bir haldeydi’ dedi. Halife Ömer, kendisiyle konuşan adam gözyaşlarını görmesin diye hızlıca oradan uzaklaştı.

Ömer Bin Abdulaziz'in Hutbelerinden Bazı Bölümler:

“Ey insanlar! Sizler ölümün hedeflerisiniz. Ölüm, sizden dilediğini seçer. Dün geçti, o sizin hakkınızda şahiddir. Bugün mühim bir emanettir. Onun kıymetini iyi bilip değerlendirmek lazımdır. Yarın ise, içindeki meçhul hadiselerle gelmektedir. Ölümden kaçış nereye olacaktır? Sizler şu dünyada yüklerinizi bineklere yüklemiş yolcular gibisiniz. Yükleriniz başka bir alemde çözülecek. Sizler şu dünyada sizden önce gelenlerin yerine geçtiniz. Fakat siz de yerinizi sizden sonra geleceklerin yerine terk edeceksiniz.

Sizin aslınız, yani dünyaya gelmenize vesîle olanlar, hemen hemen hiç kalmadı gibi…

Sizler de aynı şekilde göçeceksiniz!

Ey cemaat! Kendimde bir üstünlük gördüğüm için size böyle nasîhat ettiğimi zannetmeyin! İçinizde belki benden daha çok rahmet ve mağfirete muhtaç kimse yoktur. Kendim ve sizler için Rabbime sığınıyorum. Allah’ın -celle celâlühû- kitabını, Allah Rusûlü’nün -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sünnetini, güzel ahlak ve kalbî duygularını kendinize örnek alınız. Ancak kurtuluş bundadır”.


İlgili Haber;

Adaletli İdarecilerden Misaller-1




0 Yorum

Yorum Yaz