Adalet Timsali Hz. Ömeru'l-Faruk (R.A.)'ın Vefatının Yıl Dönümü

Önceleri İslâm güneşi kalbinde henüz doğmamış olan ve Ebu Cehil’in teklifini kabul eden Ömer bin Hattab ve sonrasında İslâmın kendisiyle kuvvetlendiği asil, âdaletli ve cesur bir halife olan Hz. Ömer (ra)

Adalet Timsali Hz. Ömeru'l-Faruk (R.A.)'ın Vefatının Yıl Dönümü
03 Kas 2017 13:12:27

“Gökyüzünde Ömer’e saygı göstermeyen hiçbir melek, yeryüzünde de Ömer’den korkmayan, O’ndan çekinmeyen hiçbirşeytan yoktur.” (Hadis-i Şerif)

Ömer bin el-Hattab İslam Devletinin Ebu Bekir’den sonraki başıdır (634-644). Dört Raşit Halife (Hulefa-i Raşidin) arasında sayılmaktadır. Sahabe ve Aşere-i Mübeşşeredendir Müslümanlar “Ömer Faruk” olarak da anarlar. İkinci Raşid Halife. İslâmı yeryüzüne yerleştirip, hâkim kılmak için Rasulullah'ın verdiği tevhidi mücadelede ona en yakın olan sahabelerden biri. Hazreti Ömer Fil Olayından on üç sene sonra Mekke’de doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete göre o, Büyük Ficar savaşından dört yıl sonra dünyaya gelmiştir. Babası Hattab b. Nüfeyl olup nesebi Kabda Rasulullah ile birleşmektedir. Kureyşin Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehilin kardeşi veya amcasının kızı olan Hantemedir. Kaynaklar Hazreti Ömer’in Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında fazlaca bir şey söylemezler.

Ancak küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği, sonra da ticarete başladığı bilinmektedir. O Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi. Cahiliye döneminde Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, Mekke şehir devletinin sifare elçilik görevi onun elindeydi. Bir savaş çıkması durumunda karşı tarafa elçi olarak Hazreti Ömer gönderilir ve dönüşünde onun verdiği bilgi ve görüşlere göre hareket edilirdi. Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol alır ve verdiği kararlar uygulanırdı. Hazreti Ömer sert biri olup, İslam’a karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda o, dedelerinin dinini inkar eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeğe çağıran peygamberi öldürmeye karar verdi. Kılıcını kuşanarak, Peygamber (s.a.v)i öldürmek için harekete geçmiş, ancak olayın gelişim şekli onun Müslümanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu.

Hazreti Ömer’in Müslüman Oluşu

Tarihçilerin naklettikleri rivayete göre, Hazreti Ömer’in Müslüman oluşu şöyle gerçekleşmişti Ömer, Rasulullah'ı öldürmek için onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Nuaym ona, böyle öfkeli nereye gittiğini sorduğunda o, Muhammedi öldürmeye gittiğini söylemişti. Nuaym, Ömer’in ne yapmak istediğini öğrenince ona, kız kardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu söyledi ve önce kendi ailesi ile uğraşması gerektiğini bildirdi. Bunu öğrenen Ömer öfkeyle eniştesinin evine yöneldi. Kapıya geldiğinde içer de Kuran okunmaktaydı. Kapıyı çalınca, içeridekiler okumayı kesip, Kuran sayfalarını sakladılar. İçeri giren Ömer eniştesini dövmeye başlamış, araya giren kız kardeşinin aldığı darbeden dolayı burnu kanamıştı. Kız kardeşinin ona, ne yaparsa yapsın dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyerek kararlılığını bildirmesi üzerine, ona karşı merhamet duyguları kabarmaya başlamış ve okudukları şeyleri görmek istediğini söylemişti.

Kendisine verilen sahifelerden Kuran ayetlerini okuyan Hazreti Ömer hemen orada iman etti ve Rasulullah'ın nerede olduğunu sordu. O sıralarda Müslümanlar, Safa tepesinin yanında bulunan Erkamın evinde gizlice toplanıp ibadet ediyorlardı. Rasulullah'ın Darul Erkamda olduğunu öğrenen Ömer doğruca oraya gitti. Kapıyı çaldığında gelenin Ömer olduğunu öğrenen sahabeler endişelenmeye başladılar. Zira Ömer silahlarını kuşanmış olduğu halde kapının önünde duruyordu. Hazreti Hamza Bu Ömer’dir buyurdu. İyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kötü bir düşüncesi varsa, onu öldürmek bizim için kolaydır diyerek kapıyı açtırdı. Rasulullah Ömerın iki yakasını tutarak Müslüman ol ya İbn Hattab! Allah(Azze ve Celle)ım ona hidayet ver dediğinde Ömer hemen Kelimei Şehadet getirerek iman ettiğini açıkladı. Rivayetlere göre Ömer’in Müslüman oluşu, Rasulullahın yapmış olduğu Allah(Azze ve Celle)ım İslâmı Ömer b. el Hattab veya Amr b. Hişam Ebû Cehil ile yücelt şeklinde bir duanın sonucu olarak gerçekleşmişti. Rivayetlere göre Hazreti Ömer iman edenlerin arasına katıldığı zaman Müslümanların sayısı otuz dokuzdur ve Hazreti Ömer ile Müslümanların sayısı kırka çıkmıştır.

Hz. Ömer’in Beytullaha Gidişi

Mekkeli müşriklerin, gösterdiği zorbaca tepkiden dolayı Müslümanlar, Beytullaha gidip namaz kılamıyor ve ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Ömer Müslüman olunca doğruca Beytullahın yanına gitti ve Müslüman olduğunu haykırdı. Orada bulunanlar şiddetli tepki gösterdi. Ancak o, müşriklere karşı savaşını sürdürerek onların, Müslümanlara gösterdiği muhalefeti kırdı ve bir avuç Müslüman’la birlikte herkesin gözü önünde Beytullahta namaza durdu. Onun bu şekilde saflarına katılması Müslümanlara büyük bir moral desteği sağlamıştı.

Abdullah İbn Mesudun 'Ömer’in Müslüman oluşu bir fetihti' sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır. Taberînin İbn Abbastan tahric ettiği bir hadise göre, Müslümanlığını ilk ilân eden kimse Hazreti Ömer olmuştur. Ömer benliğini kuşatan imanın verdiği heyecanla, küfre karşı açık ve net bir şekilde, hiç bir tehdide aldırış etmeden mücadele ediyordu. Müşrikler, şecaat ve kararlılığını eskiden beri bildikleri için ona sataşmaya cesaret edemiyorlardı. Müslüman olduktan sonra sürekli Resulullahın yanında bulunmuş, onu korumak için elinden gelen gayreti göstermiştir.

Hz. Ömer’in İlmi

Hazreti Ömer’in fıkıh ilminde ayrı bir yeri vardır. O her yönüyle devleti teşkilatlandırmaya çalışırken diğer taraftan da bu teşkilatlanmanın alt yapısı olan ilmi gelişmeyi sağlayabilmek için gayret sarf ediyordu. Fıkıh usulünün oluşumu Hazreti Ömer ile başlar. Ondan sahih senetlerle rivayet olunan fıkıh hükümlerin sayısı birkaç bini bulmaktadır. Hazreti Ömer, inandığı şeyi yerine getirme hususunda şiddetli davranmakla tanınır. O, Müslüman olmadan önce ilk iman edenlere karşı sert muamele etmişti. Müslüman olduktan sonra ise bu sertliği İslam’ın lehine müşriklere karşı yönelmiştir. Hazreti Ömer Halife olduktan sonra da doğruların uygulanması ve hakkın elde edilmesi konusunda titiz davranmaya ve en ufak ayrıntıları bile bizzat takip etmeye aşırı dikkat göstermiştir.

O bir şeyi emrettiği veya yasakladığı zaman ilk önce kendi ailesinden başlardı. Aile fertlerini bir araya toplayarak onlara şöyle derdi Şunu ve şunu yasakladım. İnsanlar sizi yırtıcı kuşun eti gözetlediği gibi gözetlerler. Allah(Azze ve Celle)a yemin ederim ki, her hangi biriniz bu yasaklara uymazsa onu daha fazlasıyla cezalandırırım. Sert bir mizaca sahip olmasına rağmen insanlara karşı oldukça mütevazi davranırdı. Geniş toprakları, güçlü orduları olan bir devletin başkanı olması onu diğer insanlar gibi mütevazı ve sade bir hayat yaşamaktan alıkoyamamıştır. Pahalı, lüks elbiseler giymekten kaçınır, diğer insanlar gibi gerektiğinde alelade işlerle uğraşmaktan çekinmezdi. Tanımayan kimse onun Müslümanların halifesi olduğunu asla anlayamazdı. Çünkü çoğu zaman giydiği elbise yamalarla doluydu. Hazreti Ömer güçlü bir hitabet kudretine sahipti ve konuşurken beliğ bir uslubla konuşurdu. Onun üstün kabiliyeti yazı için de geçerliydi. Valilerine yazmış olduğu talimatları ve mektupları Arap dili için bir numune addedilmekteydi.

Hazreti Ömer şiire de ilgi duyan ve şiir zevki olan sahabelerden birisidir. Çok sayıda Arap şairlerinin şiirlerini ezberlemiş, az da olsa şiir yazmıştır. Hazreti Ömer ibadet ederken bütün benliğiyle Rabbine yönelirdi. Halife olduktan sonra gündüz işlerinin yoğun olmasından dolayı nafile namazlarını gece kılar, Ev halkını sabah namazına ve namazı ailene emret. Tâhâ: 132 mealindeki ayeti okuyarak uyandırırdı. O, her sene haccetmeyi asla ihmal etmez ve hac farizasını yerine getirmek için Mekke’ye gelen hacılara bizzat riyaset ederdi. Rabbine karşı duyduğu sorumluluğun altında öylesine ezilirdi ki, kıyamet günü hesaptan, cezasız kurtulmayı başarabilirse sevineceğini söylerdi. O, ölüm döşeğinde bu endişesini şu anlamdaki bir beyitle dile getiriyordu. Müslüman oluşum, namazları kılıp, orucu tuttuğum müstesna, nefsime zulmetmiş bulunuyorum.

Hz. Ömer’in Şahsiyeti

Hazreti Ömer’in, şahsi hayatı oldukça sadeydi. Hazreti Ömer Bizans ve İrana karşı büyük ordular sevk eden ve onları tarihlerinde pek nadir tattıkları sürekli yenilgilerle perişan eden güçlü ve muktedir bir devletin başkanıdır. Ama o buna rağmen yamalı elbiseler, eskimiş sarık ve yırtık ayakkabılarla hayatını sürdüren bir kişidir. O, bazen dul bir kadına su taşırken görülür, bazen de günün yorgunluğunu hafifletmek için mescidin çıplak zemini üzerinde uyuduğuna şahit olunurdu. Medine’den Mekke’ye çok sayıda yolculuk yapmış olduğu halde hiç bir zaman yanına çadır almamış ve yolda, bir çarşafı dalların üzerine gererek basit bir şekilde dinlenmeyi tercih etmiştir.

Hazreti Ömer geçimini ticaretle temin ederdi. Bunun yanında Peygamberin (s.a.v) Medine’de ona bazı tarlalar verdiği de bilinmektedir. Hayberin fethini müteakip burada ele geçirilen araziler, savaşa katılanlar arasında taksim edilmişti. Ancak, Hazreti Ömer kendi payına düşen araziyi vakfetmiş ve bir vakıf şartnamesi de düzenlemişti Bu arazi satılamaz, hibe edilemez ve miras yolu ile sahip olunamaz geliri fakirlere, akrabaya, kölelere Allah(Azze ve Celle) yolunda, yolcu ve misafirlere harcanacaktır. Vakfı yöneten kişinin ölçülü olarak yemesinde ve yedirmesinde bir sakınca yoktur. İslam’da ilk vakıf olayı budur. Halife olduktan sonra, devlet işleriyle uğraşmasından dolayı kendi iaşesinin temini için Ashaba müracaat etmiş Hazreti Ali'nin teklifine uyularak ona ve ailesine normal ölçülerde devlet malından geçim imkanı sağlanmıştı.

Hicri 15 yılında Müslümanlara maaş bağlandığı zaman, ona da ileri gelen Ashaba verilen miktarda, beş bin dirhem maaş tayin edilmişti. Ancak onun günlük gideri çok mütevazı meblağdı. Ömer, yemek olarak genellikle şunları yerdi Ekmek buğdaydan olduğu zaman kepekli, bazen et, süt, sebze ve sirke. Hazreti Ömer’in halifelik dönemi birçok yeniliğe sahne oldu. Onun zamanında ülke, yönetim birimlerine ayrıldı. Valiler ve Halifeye bağlı olarak kadılar atandı. İlk kez adalet işlerinde kadıların görevlendirilmesiyle, yönetim ve adalet işleri birbirinden ayrıldı. Hicri takvimin uygulamaya konulması, devletin önemli sorunlarının görüşüldüğü bir meclisin ve devlet hazinesinin oluşturulması yine bu yıllarda gerçekleşti.

Hazreti Ömer’in Ölümü

Birgün Kab el Ahbar geldi ve Hazreti Ömer’e
– Ey müminlerin emiri Günlerini say, üç gün sonra bir kölenin elinden ecel şerbeti içeceksin dedi. Hazreti Ömer
– Nereden biliyorsun? Deyince
– Tevrat’ta yazıyor diye cevap verdi.
Efsanevi tarzda anlatılan bu rivayetlerden Hazreti Ömer, bu kölenin bir sabah namazında safların arasından girip, elindeki iki ağızlı bir hançerle vurması sonucu şehit edildiği anlaşılıyor.

Hazreti Ömer, yaralı olduğu hâlde eve gelerek, oğlu Abdullah’a katili aramasını söyledi. Sonra bir tabip çağrıldı. Fakat bunun bir faydası olmadı. Hicri 23. yılın Zilhicce ayında Kasım 644 Çarşamba günü aldığı altı hançer yarasından kurtulamadı. Vasiyeti üzerine cenaze namazını Hz.Suheyb kıldırdı. Hilafetinin on yıl altı ay sürdüğü rivayet edilir. Ayrıca rivayetlerde şehit olduğunda Hazreti Ömer’de Resûlullah ve Hazreti Ebu Bekir gibi atmış üç yaşında olduğu hususu da vardır.



0 Yorum

Yorum Yaz