Middle East Monitor: Ateşkes Süreci Uzun Süreli Bir Savaşa Hazırlık mı?

İngiltere merkezli yayın organlarından Middle East Monitor'de 12 gün süren İran-İsrail savaşının ardından oluşan yeni gerçekliğin geleceğine dair gelişmelerin değerlendirildiği bir analiz yayınlandı.

Eklenme Tarihi: 04 Tem 2025
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 04 Tem 2025
Middle East Monitor: Ateşkes Süreci Uzun Süreli Bir Savaşa Hazırlık mı?

Savaşın hemen ardından hem işgalci İsrail'in hem de İran'ın “zafer” ilan ettiğine dikkat çekilen analizde, aslında iki tarafın da sadece 12 gün sürmesine rağmen savaşta büyük darbeler aldığı ve ateşkes sürecini uzun süreli bir savaşa hazırlık olarak kullandığı iddia edildi.

Analizde ayrıca, sürecin geleceğine dair öngörülere ve değerlendirmelere yer verildi.

İşte Middle East Monitor'de yayınlanan analiz:

ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile İran arasında sağlanan ateşkes, 12 gün süren karşılıklı saldırıları sona erdirdi. İsrail Başbakanı Netanyahu zafer ilan etti.

Ancak İran da, 1980-1988 yılları arasında süren ve 20. yüzyılın en uzun konvansiyonel savaşı olan İran-Irak Savaşı'nın sonunda, dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in de zafer ilan ettiği gibi, zafer ilan etti.

Her iki durumda da İran saldırının hedefi oldu ve çatışmaları “dayatılan savaşlar” olarak nitelendirerek, bunların ABD'nin “yeşil ışığı” ile başlatıldığını savundu.

Görünen o ki bu, ABD tarafından zamanla dengeyi değiştirmek amacıyla uygulanan bir kısıtlama doktrininin bir parçasıydı.

İran, Irak Savaşı'ndan sonra, zamanın ve koşulların kendi lehine işlemesini bekledi. Ancak sonunda, 1991 Körfez Savaşı sırasında Saddam'ın kitle imha silahlarını imha eden ve daha sonra 2003'te onu tamamen deviren İran değil ABD oldu.

Tahran'ın bakış açısına göre, aynı stratejik sabır ilkesi bugün de uygulanıyor.

Mevcut ateşkes, kamuoyunda memnuniyetle karşılansa da, özellikle İran'ın siyasi ve askeri çevrelerinde, sürdürülebilir bir barıştan çok taktiksel bir duraklama olarak görülüyor.

Stratejik duraklama

İran için işgalci İsrail ile ateşkes, açık bir stratejik amaca hizmet ediyor.

Uzun süredir izlediği stratejik sabır yaklaşımına uygun olarak, zaman bir kaynaktır. Görünen o ki İran, nükleer stratejisini yeniden ayarlayacak, bölgesel ittifaklarını genişletecek ve uluslararası kararlılığın sınırlarını test edecektir.

Bu dönemde İranlı planlamacıların, uzun vadeli bir misilleme duruşu oluştururken, asimetrik deniz kuvvetleri ve siber operasyonları da içerebilecek caydırıcılık doktrinlerini yeniden gözden geçirmeleri bekleniyor.

Zaman, iki tarafa da kritik bir nefes alma süresi sağlıyor.

İlk olarak; özellikle İran bu süreci savaş sırasında kaybettiği liderliğini yeniden yapılandırmak için kullanacak.

İkinci olarak; taraflar süreci silahlarını yenilemek ve hava savunma sistemlerini yeniden değerlendirmek için kullanacak

Ve üçüncü olarak, taraflar uluslararası diplomatik adımlarla süreci test edecek.

Örnek olarak 1981 yılının Haziran ayında, İran bombalandı ve o dönemki rejim genel sekreteri Mohammad Beheshti ile 74 üst düzey yetkili öldürüldü. Aynı ay, İran, Irak cephesinde en etkili askeri komutanlarından biri olan Mostafa Chamran'ı kaybetti.

Ağustos 1981'de, İran'ın yeni seçilen cumhurbaşkanı Muhammed-Ali Rajai ve başbakan Muhammed-Javad Bahonar, Tahran'daki başbakanlık ofisinde düzenlenen bombalı saldırıda öldürüldü.

Saldırı, Mücahitler-i Halq (MEK) tarafından gerçekleştirildi. Bu silahlı muhalif grup, İslam Cumhuriyeti'ne karşı dönmüş ve İran-Irak Savaşı sırasında Saddam Hüseyin ile ittifak kurmuştu.

Bomba, güvenlik görevlisi kılığına girerek hükümete sızan MEK ajanı Mesudd Keshmiri tarafından yerleştirildi. Patlama, cumhurbaşkanı, başbakan, ulusal polis şefi, üst düzey askeri danışmanlar ve Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi üyeleri dahil olmak üzere sekiz üst düzey yetkiliyi öldürdü ve bu, savaşın ilk yıllarında gerçekleştirilen en ölümcül iç sabotaj eylemlerinden biri oldu.

Bununla birlikte, bu kayba rağmen İran, tüm Irak güçlerini İran topraklarından çıkaran bir karşı saldırı başlatmayı başardı.

Yeniden inşa ve yeniden silahlanma

13 Haziran 2025 Cuma sabahı, İsrail İran'a karşı bugüne kadarki en kapsamlı askeri operasyonunu başlattı.

Saldırılar, nükleer ve füze tesislerinin çok ötesine geçerek üst düzey askeri komutanları ve bilim adamlarını hedef aldı. Öldürülenler arasında İran Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Salami, havacılık ve uzay şefi Amir Ali Hajizadeh ile birkaç nükleer bilim adamı ve askeri yetkili de vardı.

Ancak İran, İsrail'e füze saldırıları düzenleyerek, övündüğü füze savunma sistemini alt etmeyi başardı.

İran artık odak noktasını yeniden inşa ve yeniden silahlanmaya kaydıracak.

Savaş, İran'ın kısa ve orta menzilli füze stoklarını tüketti ve füze fırlatma altyapısını tahrip etti. Bu altyapının büyük bir kısmı, İsrail ve ABD'nin ilk saldırı dalgalarında hedef alındı.

Bu sakinlik döneminde İran'ın, Fattah gibi hipersonik füzeleri gibi yeni sınıflar da dahil olmak üzere füze cephaneliğinin yenilenmesi ve modernizasyonuna öncelik vermesi ve gelecekteki sürpriz saldırılara karşı hava savunmasını güçlendirmesi bekleniyor.

İran'ın bu son savaştan çıkardığı en önemli derslerden biri, modern bir çatışmada zaferin yetenekli ve gelişmiş bir hava kuvvetleri olmadan elde edilemeyeceğidir.

İran'ın füze ve insansız hava aracı temelli caydırıcılığa olan güveni bazı taktiksel güçlerini ortaya koyarken, aynı zamanda kritik bir zayıflığı da ortaya çıkardı: bu tür sistemler, gelişmiş hava ve elektronik savaş yetenekleriyle karşı karşıya kaldıklarında tek başlarına kırılgan hale geliyorlar.

Bu stratejik boşluğu gidermek için İran'ın, Rusya'nın S-400 hava savunma sistemleri ve Su-35 savaş uçaklarını acilen satın almaya çalışması bekleniyor.

Aynı zamanda, son Hindistan-Pakistan gerginliğinde yeteneklerini kanıtlayan J-10 ve beşinci nesil J-20 gibi Çin savaş uçakları da ciddi olarak değerlendirilmektedir.

Savaş alanının ötesinde

İran ayrıca yasal ve diplomatik bir karşı saldırı için zemin hazırlıyor.

İranlı yetkililer, İsrail ve ABD'yi uluslararası hukukla korunan nükleer tesisleri hedef alarak ilan edilmemiş bir savaş başlatmak ve İran'ın egemenliğini ihlal etmekle suçlayarak Uluslararası Adalet Divanı'na kapsamlı bir şikayet sunma niyetlerini şimdiden açıkladı.

Bu hukuki süreç resmi olarak tanınma ve yargılama aşamasına gelene kadar Tahran, nükleer müzakere masasına dönmeyeceğini açıkça belirtti.

Yani İran için müzakerelerden uzaklaşma geri çekilme işareti değil, hesaplı bir manevradır.

Bu arada, uluslararası kamuoyunun gözünden gizlenen bir başka önemli değişken daha var. İran cumhurbaşkanı, önyargılı denetim ve siyasi baskı gerekçesiyle, Genel Direktör Rafael Grossi yönetimindeki Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile işbirliğini askıya alan bir yasayı imzaladı.

Savaştan önce, Tahran'ın Fordow ve Natanz'dan büyük miktarlarda zenginleştirilmiş uranyumu gizli güvenli yerlere naklettiği bildirildi.

Tüm bu faktörler ışığında, görünen o ki mevcut ateşkes bir çözüm değil, çok daha büyük ve tamamlanmamış bir hikayenin bir bölümü.

Ateşkesin, çözülmemiş gerilimin ağırlığı altında devam edip etmeyeceği, sadece füzelere veya müzakerelere değil, zamanın değerini daha iyi anlayan tarafın hangisi olduğuna da bağlı olacak.