Filistin Devleti Ne Zaman İlan Edildi? Kuruluş Süreci ve Kısaca Filistin Tarihi
Filistin, ismini M.Ö. 12. yüzyılda buraya göç yoluyla gelen Filistlerden almaktadır. Filistin coğrafi açıdan, doğusunda Akdeniz, batısında Şeria Nehri ve Lut Gölü, kuzeyinde Suriye, güneyinde ise Mısır bulunan bir bölge olarak tanımlanmaktadır. Filistin toprakları verimli arazileri, coğrafi anlamdaki stratejik konumu ve dini figürleri bünyesinde barındırması sebebiyle tarih boyunca pek çok kavim ve devletin ele geçirmeye çalıştıkları bir bölge olmuştur.
Milattan 14 bin yıl öncesine kadar kalıntılar bulunan Filistin toprakları, insanlık tarihinin en eski yerleşim mekanlarından birisidir.
Arapların atası olarak bilinen Amâlikalar, Filistin topraklarının bilinen ilk yerleşimcileridirler. “Kenan diyarı” olarak adlandırılan Filistin toprakları, Hz. Ömer zamanında Müslümanların egemenliği altına girene kadar önce Roma, sonra da Bizans işgaline maruz kalmıştır.
Müslümanların ilk kıblesi ve Peygamberimizin Miraç’taki ilk durağı olan Mescid-i Aksa’yı kendi içinde barındıran Filistin toprakları, Müslümanların dünyasında çok değerli bir konuma sahiptir.
Filistin toprakları Emevîler, Abbasîler, gibi birçok İslam devletinin egemenliği altına girmiş, 1099 yılındaki Haçlı istilasını, Selahaddin-i Eyyubî 1187 senesinde Kudüs’ü tekrar fethederek sonlandırmıştır. Selahaddin-i Eyyubî’nin vefatının ardından yaşanan siyasi karışıklıklar sonucunda Kudüs, 1229 yılında yeniden Haçlıların eline geçmiş ve yaklaşık 15 yıl boyunca onların kontrolünde kalmıştır. Ancak 13. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde Memlükler, Filistin topraklarını adım adım geri almış ve böylece Kudüs yeniden Müslümanların hâkimiyetine girmiştir.
Filistin, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı topraklarına dâhil edilmiş ve 1918 yılına kadar yaklaşık dört asır boyunca Osmanlı Devleti’nin yönetimi altında kalmıştır. 19. Yüzyıl’ın bitimine doğru ortaya çıkan Siyonizm hareketi, Filistin’in birlik ve berberliği açısından son derece tehlikeli bir sürecin hazırlayıcısı olmuştur.
Birinci Siyonizm Kongresi ve Siyonizm’in Doğuşu
1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde Birinci Siyonizm Kongresi, gazeteci Theodor Herzl’in öncülüğünde toplanmıştır. Yahudiler'in kendi devletini kurmasını savunan Herzl, Siyonizm ideolojisinin de fikir babası kabul edilmektedir. Bu tarihten sonra Filistin topraklarına başlayan sistemli göç hareketleri sonucunda, 1881 yılında yaklaşık 15 bin olan Yahudi nüfusu, 1914 yılına gelindiğinde 40 bine yaklaşmıştır.
Bu dönemde Siyonistler, dönemin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid ile görüşerek, Osmanlı’nın dış borçlarını silme karşılığında Filistin’den toprak satın alma teklifinde bulunmuşlardır. Ancak tehlikenin farkında olan Sultan Abdülhamid, Yahudilerin Filistin topraklarından arazi satın almasını kesin bir şekilde yasaklamıştır.
Syces-Picot Antlaşması ve Balfour Deklarasyonu
Birinci Dünya Savaşı döneminde Filistin, Fransa ile İngiltere arasında yapılan ve savaş sonrasında Ortadoğu’nun paylaşımını planlayan Sykes-Picot Antlaşması’nda belirsiz bir statüye bırakılmıştır. 1917 yılında ise İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist hareketin önde gelen isimlerinden Baron Walter Rothschild’e hitaben yazdığı deklarasyonda, Filistin topraklarında Yahudiler için bir yurt kurulacağı sözünü vermiştir.
İngiliz Manda Yönetimi
1918 senesinde Filistin topraklarında Osmanlı hakimiyeti sona ererken, 1920 senesinde İngiltere mandası başlamıştır.
Müslümanlar, İngiliz manda yönetimine ve Yahudi terör örgütlerine karşı İzzeddin el-Kassam ve Emin el-Hüseynî gibi liderlerin öncülüğünde, Siyonist rakiplerinden daha kısıtlı imkanlarla mücadele vermiştir. Arkasına batılı devletlerin yardımını alan Siyonist hareket, yıllar içerisinde daha planlı, organize ve stratejik bir politika izlemiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Filistin’deki durum giderek kötüleşmiş, İngiltere meseleyi Birleşmiş Milletler’e taşıyarak İsrail Devleti’nin kuruluş sürecinin önünü açmıştır. 1947 yılında BM, Filistin topraklarını adaletsiz ve hukuka aykırı bir biçimde taksim ederek İsrail’e geniş topraklar tahsis etmiştir.
BM’nin Filistin topraklarını taksimi sonrası Filistin haritası.
İşgalci İsrail Devletinin kuruluşu
İngiliz Mandası daha çekilmeden,15 Mayıs 1948’de işgalci İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etmişlerdir.
23 Ocak 1950’de İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesi de ikinci bir uluslararası krize yol açmıştır.
İşgalci İsrail Devletinin Nasıl Kurulduğunu detaylıca öğrenmek için tıklayınız.
Filistin Mücadele Örgütlerinin Kurulması
Kendi vatanlarında mülteci konumuna düşen Filistinliler, 1950’li yıllardan itibaren bağımsızlık mücadelesine hız vermiştir. 1958 yılında Yaser Arafat tarafından kurulan El-Fetih, Filistin için bu anlamda bir milat olarak değerlendirilebilir.
28 Mayıs-3 Haziran 1964 yılında Kudüs’te gerçekleştirilen ve başkanlığını Ahmet Sukayrî’nin yaptığı kongre ise Filistin’in ilk millî meclisi kabul edilmektedir.
Altı Gün Savaşları
İşgalci İsrail ile Filistin direniş örgütlerinin silahlı mücadelesi devam ederken, 5 Haziran 1967 tarihinde işgalci İsrail Altı Gün Savaşlarını başlattı. Savaşın sonucunda işgalci İsrail ile savaşan Mısır, Suriye ve Ürdün gibi Arap devletleri büyük yenilgi aldı.
Bu tarihten itibaren 1969 yılında El-Fetih ve Filistin Kurtuluş Örgütü birleştirilerek Yaser Arafat örgütün başına getirilmiştir.
Eylül 1974’te Arap Birliği, Kasım 1974’te Birleşmiş Milletler, FKÖ’yü Filistin halkının resmî temsilcisi olarak tanımıştır. BM’nin 22 Kasım 1974 tarihinde alınan karara göre örgüt Birleşmiş Milletler’in bütün toplantılarında bulunmak üzere gözlemci statüsü verilmiştir.
1. İntifada'nın Başlaması
1987 yılında, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın Filistin kolu olarak kurulan HAMAS öncülüğünde başlayan Birinci İntifada, kısa sürede tüm Filistin topraklarına yayıldı. Bu halk direnişi sürerken, 15 Kasım 1988’de Cezayir’de Filistin Devleti’nin bağımsızlığı ilan edildi ve kısa bir süre içinde 40’tan fazla ülke tarafından tanındı.
2. İntifada'nın Başlaması
2000 yılında, işgalci İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’ya yaptığı provokatif ziyaret üzerine Eylül 2000’de İkinci İntifada patlak verdi. Bu dönem, İsrail işgalinin ve Filistin halkına yönelik baskının en yoğun yaşandığı yıllar oldu.
İsrail İşgali ve Artan Zulüm
2000’li yıllarda İsrail, Filistin topraklarındaki işgalini genişletmiş, 2002 yılında başlatılan “Koruyucu Duvar Operasyonu” kapsamında Batı Şeria’da ayrım duvarı inşa etmeye başlamıştır.
2004’te HAMAS liderlerinden Şeyh Ahmed Yasin ve Abdülaziz er-Rantisi suikast sonucu şehid edilmiştir. Aynı yıl vefat eden Yaser Arafat’ın yerine geçen Mahmud Abbas, 9 Ocak 2005’ten bu yana Filistin Ulusal Yönetimi Başkanlığı görevini yürütmektedir.
HAMAS’ın Zaferi
2006 seçimlerinde HAMAS’ın zaferi hem Filistin içinde hem de uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı. ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri Filistin’e yönelik politikalarını sertleştirirken, Gazze Şeridi adeta bir açık hava hapishanesine dönüştü. Uygulanan abluka sonucu yoksulluk ve işsizlik oranları hızla arttı; hayat şartları ağırlaştı.
Gazze’ye Uygulanan Abluka ve Saldırılar
İşgalci İsrail’in uyguladığı ambargolar, yalnızca Gazze’de değil, dünya genelindeki milyonlarca Filistinliyi de etkiledi. Aralık 2008’de başlayan Gazze saldırıları bir ay sürdü; yaklaşık 1.500 Filistinli şehit edildi, 5.500 kişi yaralandı ve 20 binden fazla bina yıkıldı. Sanayi tesisleri, okullar ve hastaneler ağır hasar aldı.
İşgalci İsrail, bu saldırılarında uluslararası hukuku hiçe sayarak kullanılması yasaklanmış fosfor bombası da kullanmıştır.
Mavi Marmara ve Uluslararası Tepkiler
Gazze’ye uygulanan insanlık dışı ablukaya karşı dünya genelinde tepkiler hızla büyüdü. Bu kapsamda, 2010 yılının mayıs ayında, aralarında Türkiye’nin öncülük ettiği Mavi Marmara gemisinin de bulunduğu “Özgürlük Filosu” yola çıktı. 35 farklı ülkeden 700’den fazla gönüllü, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için denize açıldı.
Ancak 31 Mayıs sabahı, işgalci İsrail ordusunun saldırısı sonucu 10 sivil şehit edildi ve Mavi Marmara olayı dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.
Filistin’in Ekonomik Durumu
Yaklaşık 2 milyon kişinin yaşadığı Gazze Şeridi, özellikle 2008 ve 2014’teki İsrail saldırılarıyla altyapısını tamamen kaybetmiştir. Uygulanan ağır ambargo nedeniyle ekonomik hayat neredeyse durmuştur.
Fakirlik ve işsizlik oranları kritik seviyelere ulaşmış; nüfusun %80’i yoksulluk sınırının altına düşmüştür. İşsizlik oranı %50’yi bulurken, işsizlerin %60’ını çoğu üniversite mezunu olan gençler oluşturmaktadır. Günlük ortalama gelir 2 doların altına inmiş, yaklaşık 250 bin kişi çalışamaz hale gelmiştir.
Filistinli Müslümanların Durumu
Filistinli Müslümanlar, kendi topraklarında güvenlik, özgürlük ve insanca yaşam haklarından mahrum bırakılmıştır. İsrail yönetimi, keyfi tutuklamalar yoluyla halkı sindirmekte ve göçe zorlamaktadır.
Hiçbir gerekçe olmadan yapılan gözaltılar sonucunda binlerce kişi yıllarca hapiste tutulmaktadır. Günümüzde yaklaşık 7 bin Filistinli tutuklu bulunmaktadır; bunların 350’si çocuk, 1.700’ü ise ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır.
7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Aksa Tufanı Operasyonundan gönümüze kadar mazlum Filistin halkı ağır bedeller ödemeye devam etmiştir.
Aksa Tufanı Operasyonu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayınız.
Filistin Hakkında Merak Edilenler
Filistin Para Birimi Nedir
Yeni İsrail Şekeli ve Ürdün Dinarı
Filistin devlet midir? Filistin Devleti’nin Yönetim Şekli Nedir?
Filistin Devleti 157 BM üyesi tarafından tanınmaktadır ve 2012'den beri Birleşmiş Milletler'de üye olmayan bir gözlemci devlet statüsündedir. Filistin devleti Parlamenter Demokrasi ile yönetilmektedir.
Filistin Eskiden Nereye Bağlıydı? Ne Zaman Osmanlı’dan Ayrıldı?
Filistin yaklaşık 400 yıl kadar Osmanlı egemenliği altında kalmıştı.
21 Şubat 1918'de Eriha'nın Osmanlı Devleti elinden çıkması ile Filistin topraklarının önemli kısımları kaybedilmiştir.
Filistin Bayrağı’nın Anlamı Nedir? Filistin Bayrağı Neyi Temsil Etmektedir?
Siyah şerit, Filistin halkının geçmiş acılarını ve mücadelesini simgelerken, beyaz şerit barış ve umudu temsil eder. Yeşil şerit ise Filistin'in verimli topraklarını ve doğasını sembolize eder. Bayrağın sol köşesindeki kırmızı üçgen, Filistin halkının kararlılığını ve bağımsızlık arzusunu ifade eder.