İşgalci İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, 1997 yılına dayanan bir iddiayı yeniden gündeme taşıması, Türkiye siyasetinde dikkat çekici tartışmalara neden oldu. Siyonist Netanyahu, dönemin Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz’dan, Kudüs’ün Yahudi şehri olduğunu ispatladığını öne sürdüğü, üzerinde İbranice yazılar bulunan 2700 yıllık bir taşın iadesini istediğini, ancak o zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın “İslamcı kimliği” nedeniyle bu talebin reddedildiğini iddia etti. Netanyahu’nun, “Şimdi diyorum ki, burası bizim şehrimiz Erdoğan. Senin şehrin değil. Her zaman bizim olacak, bir daha bölünmeyecek” sözleri ise farklı kesimlerde farklı anlamlara çekildi.
Furkan Hareketi Lideri Alparslan Kuytul Hoca, söz konusu konuşmanın içeriğini detaylı biçimde analiz ederek, bunun bir saldırıdan ziyade stratejik bir hamle olabileceğini dile getirdi. Alparslan Hoca, Netanyahu’nun ifadeleri ilk bakışta Erdoğan’a yönelik bir eleştiri gibi görünse de, satır aralarında Erdoğan’ı “kahramanlaştıran” bir dil olduğu belirtti. Alparslan Hoca:
“Burada esas mesaj, 1997’de Erdoğan’ın belediye başkanı olmasına rağmen bir başbakanın kararlarını etkileyebildiği yönünde. Bu da Erdoğan’ın gücünü ve duruşunu yücelten bir anlatı oluşturuyor. Dolayısıyla bu konuşma Erdoğan’ın aleyhine değil, lehine kurgulanmış olabilir,” diyen Alparslan Hoca, bu tür söylemlerin özellikle seçim atmosferlerinde ya da kamuoyu desteğinin zayıfladığı dönemlerde kullanılabileceğine işaret etti.
“Kudüs Mesajı Erdoğan’a Oy Kazandırma Amacı Taşıyabilir”
Alparslan Hoca, Netanyahu’nun söz konusu açıklamasını İsrail’in uzun süredir uyguladığı siyasi stratejilerle ilişkilendiriyor. Ona göre, Siyonist siyasetin doğasında, bir kişiyi eleştiriyor gibi görünürken onu kamuoyu nezdinde güçlendirme amacı da olabiliyor.
“Eğer bir başbakan sırf Erdoğan’ın tepkisinden çekinerek o taşı veremiyorsa, bu Erdoğan’ın ne denli etkili bir figür olduğunu göstermek içindir. Şimdi ise Erdoğan hem Cumhurbaşkanı hem de fiili olarak hükümetin başı. Bu kadar güçlüyken neden İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarına karşı somut adımlar atmıyor? Neden büyükelçiyi göndermiyor, neden ticari ilişkileri kesmiyor?” sorularını yönelten Alparslan Hoca, bu tür çelişkilerin seçmen nezdinde ciddi soru işaretleri doğurduğunu belirtti.
“Filistin İçin Gerçek Adımlar Atılmalı”
Alparslan Hoca, sadece söylem düzeyinde kalan İsrail eleştirilerinin halkı artık tatmin etmediğini ifade etti. Özellikle Filistin’de yaşanan ağır insan hakları ihlallerine rağmen Türkiye’nin somut adım atmamasını eleştiren Alparsla Hoca, Yemen örneğini vererek, güçlü bir ülkenin beklemeden insiyatif alabileceğini vurguladı.
“Artık halkın lafa karnı tok. Herkes ‘neden dünya bir şey yapmıyor?’ diyor, ama kendisi de bir şey yapmıyor. Bu siyaset artık ifşa oldu. Laf değil, eylem zamanı. Filistinliler mi kıymetli, yoksa 2700 yıllık taşlar mı?” diye soran Alparslan Hoca, gerçek tavrın yaptırımlarla, somut politikalarla ortaya konması gerektiğini savundu.
Netanyahu’nun Sözleri Seçim Yatırımı mı?
Netanyahu’nun yıllar öncesine ait bu konuyu neden şimdi yeniden gündeme getirdiği sorusu gündemdeki yerini korurken Alparslan Hoca, bu tür açıklamaların doğrudan İsrail’in iç siyasetiyle ilgili olabileceği gibi, Türkiye’de yaklaşan seçim süreciyle de bağlantılı olabileceğini vurguladı.
“Sanki Netanyahu, Erdoğan’a dolaylı bir destek mi veriyor? AKP’nin oylarının düştüğünü görüp, seçmende duygusal bir etki mi yaratmak istiyor? Bu açıklamaların zamanlaması ve içeriği bu soruları gündeme getiriyor,” değerlendirmesinde bulunan Alparslan Hoca, seçmenlerin bu tür stratejik hamleleri artık daha dikkatli analiz etmesi gerektiğini belirtti.