Furkan Hareketi lideri Alparslan Hoca, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Anayasa Mahkemesi’nin liselerde başörtüsünü düzenleyen disiplin tüzüğünü iptal etmesine ilişkin soruya cevaben;
Başörtüsünde Anayasal Güvence Neden Önemlidir?
Evet, yanlış hatırlamıyorsam birkaç ay evvelinde yine böyle bir soru sorulmuştu. Kuzey Kıbrıs’ta oranın din düşmanları, tıpkı bizim burada eskiden olduğu ve bizim buradaki din düşmanlarının yaptığı gibi, oranın din düşmanları da oradaki başörtüsüne düşmanlık yapmışlardı. Oradaki birtakım dernekler, sendikalar vesaireler başörtüsü düşmanlığı yapmıştı ve hükümet onları dinlemedi. Özetle, “Böylesi eylemlerle biz kararımızdan vazgeçmeyiz.” dedi ama bakın, Kıbrıs’ın Anayasa Mahkemesi böyle karar vermiş. Neden? Çünkü anayasal bir değişiklik yapmıyor ne Kıbrıs ne Türkiye. Başörtüsünü anayasal güvenceye almıyor.
Erdoğan anayasayı değiştirdi, anayasa delik deşik oldu. Anayasanın neredeyse değişmeyen maddesi kalmadı, yamalıklı bir anayasaya dönüştü. Çok maddeler değişti ama başörtüsüyle ilgili bir madde anayasaya koymadı, koymadı, koymadı. Şimdi Türkiye’de başörtüsü sorunu yok, değil mi? Siz sanıyorsunuz ki kanun değişti. Ne anayasa değişti ne kanun değişti. Genelgelerle Millî Eğitim Bakanlığı’nın gönderdiği genelgeyle işler yürüyor. Bu ne demek? Bir başka Millî Eğitim Bakanı geldiğinde başka bir genelge gönderir, “yasak” der, olur biter.
Bunun anayasal güvenceye alınması lazım. Anayasa değişikliği lazım ki kolay kolay değiştirilemesin. O zaman bir bakanla ve bir hükümetle değiştirilemez.
Erdoğan’ın Türk Toplumuna Başörtüsü Meselesiyle İlgili Mesajı
Parlamentoda onların kanunları, üçte iki ya da dörtte üç, neyse, o kadar çoğunluk sağlanarak ancak anayasa değişikliği yapılabilir. Anayasal değişiklik zordur, kanun daha kolay. Anayasa maddesini değiştirmek için çok daha fazla oy lazım. Diyelim ki parlamentodaki milletvekillerinden dörtte üçünün “evet” demesi lazım ya da beşte üçünün… Bu şekilde onun bir kuralı var, devletten devlete değişiyor.
Anayasal bir güvenceye almadıkları için bakın, Millî Eğitim Bakanlığı’nın gönderdiği bir genelge olmasına rağmen onu da Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Anayasa Mahkemesi: “Genelgeler kanuna uygun olmak zorundadır. Kanun anayasaya uygun olmak zorundadır. Genelge ya da tüzükler kanuna aykırı yapılamaz; kanun da anayasaya aykırı yapılamaz. Dolayısıyla bu genelge anayasaya aykırıdır. O yüzden ben de bunu iptal ediyorum.” diyebiliyor. Ama anayasal değişiklik yapılmış olsaydı Anayasa Mahkemesi bunu diyemezdi.
Erdoğan Türkiye’de de bunu yapmadı. Anayasal değişiklik yapmadı, başörtüsünü anayasal güvenceye almadı. Anayasanın birçok maddesini değiştiren Erdoğan bunu değiştirmiyor. Bununla ilgili kanun da çıkmadı. Böylece topluma şu mesajı veriyor: “Ben varsam başörtüsü var, ben gidersem başörtüsü gider. Ona göre beni destekleyin. Ben varsam başörtüsüne izin var, ben yoksam bak benden sonra kim gelirse bunu yasaklayacak. Ona göre.”
Ama böyle düşünüyorsunuz da şunu düşünmüyorsunuz: Bu millet seni suçlayacak ey Cumhurbaşkanı! Bu millet diyecek ki: “Filan tarihlerde anayasayı tek başına değiştirecek kadar milletvekili sayın vardı. MHP’nin ve hiçbir partinin desteği olmadan 15-20 sene evvel anayasayı tek başına değiştirebilecek kadar oyun vardı ama yapmadın. MHP ile birlikte değiştirecek kadar oyun vardı ama o zaman da yapmadın. Bırak anayasayı, kanunu bile değiştirmedin. Böyle genelgeyle bilmem neyle hallettin. İşte şimdi sen gittin, yerine gelenler genelgeyi değiştirdi. Yeni gelen bakan yeni bir genelge yayınladı, oldu bitti ve tekrar yasak dönemi başladı. Bunun sorumlusu sensin.” diyecekler.
O, şimdi oy alabilmek için değişikliği yapmıyor, millet ona mahkûm olsun. “Bana oy vermezseniz bak başörtüsünü kaybedersiniz, bak gene eski günlere dönersiniz.” Bu mesajı verebilmek için yasal ve anayasal değişikliği yapmıyor. Ama bu millet bunu unutur ve başkalarına oy verirse onlar da başörtüsünü yine yasaklarsa —şimdi Kıbrıs’ta olduğu gibi— o zaman bu millet seni suçlayacak, AK Parti’yi suçlayacak. “Biz size oy verdik. Bu kadar yıl tek başına iktidarda kaldınız, 23 yıldır iktidardasınız. Siz buna rağmen başörtüsü meselesini halletmediniz, anayasal güvenceye bağlamadınız ve gittiniz.”
İşte o zaman bu millet size arkanızdan çok laflar söyleyecek, sizin mezarınıza Fatiha bile okumayacaklar. “Şunu değiştirmeden neden gittin? Sana tek başına iktidar verdik, sen başörtüsü meselesini yasal ve anayasal güvenceye almadan hükümetten düştün. İktidarda daha ne kadar kalacaktın? 23 yıl kimseye nasip olmamış, 23 yıldır tek başına. Daha ne kadar kalacaksın? Bunu daha ne zaman halledeceksin?” diyecekler.
İşte bakın Kıbrıs’ta daha şu anda tekrar yasaklamışlar. Bildiğim kadarıyla ilkokul ve ortaokul zaten yasaktı ama lisede serbestti. Bakın liseyi de yasaklamışlar. Yakında sıra üniversiteye de gelir.
Kıbrıs’taki Başörtüsü Zulmünden Türkiye Devleti Sorumludur
Şimdi Kıbrıs nedir? Kıbrıs aslen Türkiye’nin bir vilayeti değil mi? Resmiyette ayrı bir devlet falan filan olabilir. Neyse, o resmiyet önemli değil, o işin kılıfı. Herkes biliyor ki Kıbrıs Türkiye’nin bir vilayetidir, öyle değil mi? Kıbrıs bizim emrimiz altında değil mi? Kıbrıs’ı ayakta tutan Türkiye devleti değil mi? Sürekli, her yıl oraya ne kadar para gerekiyorsa para gönderen Türkiye devleti değil mi?
Şimdi Kıbrıs’ta başörtüsü zulmü başladıysa bundan Türkiye devleti ve hükümeti sorumludur; çünkü Kıbrıs bizim emrimiz altında olan ufak bir yerdir. Bir il kadar, bir şehir kadar bir şey. Nüfusu ne kadar tam bilmiyorum ama bir ara herhâlde 200.000 civarında diye duymuştum. İnternetten bakabilirsiniz. Zaten küçük bir şehir kadar bir şey. Türkiye devletinin bir ili, bir ilçesi gibi bir şey. Zaten dünyada kimsenin devlet olarak kabul etmediği bir devlet, kimsenin tanımadığı bir devlet. Türkî Cumhuriyetler Azerbaycan gibi—onlar bile Kıbrıs’ı kabul etmediler, tanımadılar; çünkü Türkiye’nin vilayeti gibi bir şey ve orada böyle bir şey oluyor.
Bu ne demek? Türkiye hükümetinin hiçbir tesiri yok ve Kıbrıs’ta sözü geçmiyor, demektir. Aslında Türkiye’ye de sıra gelebilir, demek. Önce Kıbrıs; küçük bir yer, orada yapacaklarını yapıyorlar. İslam düşmanları tekrar gücünü gösteriyor, oradan başlatıyorlar. Sonra sıra Türkiye’ye gelebilir ve başörtüsü zulmünün ilk adımı olabilir.
Kıbrıslı Müslümanlar mücadele vermelidirler, teslim olmamalılar. Orada bu mesele nasıl Anayasa Mahkemesi’ne gitti? Oradaki İslam düşmanları, başörtüsü düşmanlarının yaptığı eylemlerle. Eylem, eylem, eylem… En sonunda bir parti konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı, Anayasa Mahkemesi de iptal etti. Şimdi aynısını oradaki Müslümanlar yapmalı: eylem, eylem, eylem… Başörtüsünü tekrardan koparmalılar. Bu her Müslüman’ın hakkıdır, her insanın hakkıdır. Müslüman kız çocuklar lise okumasınlar mı?