SOSYAL MEDYA UTANCIMIZ

Sosyal medyada dolaşmaktan utandığım kadar sokakta dolaşmaktan utanmıyorum! Sokaklar çoğunlukla gayr-i İslami yaşayışları olan insanlarla dolu ve onların her yaptıkları kendilerince tutarlı, makul.. Fakat bizim Müslüman mahalleye neler oluyor böyle?

SOSYAL MEDYA UTANCIMIZ
12 Eyl 2015 08:26:19

"Seyahat edin ki, sıhhat bulasınız" şeklinde halk arasında da sıkça kullanılan bir hadis vardır.[1]Şimdilerde bu hadisin Müslümanların hayatına yansıması epey farklı şekillerde oluyor:
 
-Seyahat et ki, fotoğrafını çekesin!
 
-Seyahat et ki, Facebook'tan konum güncellemesi yapasın!
 
-Seyahat et ki, Instagram'da resim paylaşasın!
 
-Seyahat et ki, yediğin içtiğin sofranı WhatsApp gruplarına atasın!
 
-Seyahat et ki, en abartılı duygu ve hislerini duyurasın!
 
-Seyahat et ki, "Falanca ile filanca, falan yerde, karnı tıka basa doymuş hissediyor" diyebilesin!
 
-Seyahat et ki, "Eşimle el-ele çok aşık hissediyorum" diyebilesin!
 
Ve daha neler neler..
 
Sosyal medyada dolaşmaktan utandığım kadar sokakta dolaşmaktan utanmıyorum! Sokaklar çoğunlukla gayr-i İslami yaşayışları olan insanlarla dolu ve onların her yaptıkları kendilerince tutarlı, makul.. Fakat bizim Müslüman mahalleye neler oluyor böyle?
 
Allah aşkına söyler misiniz, hangi ara bu kadar gösteriş meraklısı olduk?
 
Hangi ara, kendimizden başkasını düşünmez olduk?
 
Hangi ara, kendimizi insanların gözüne gözüne sokmak için uğraşır, didinir olduk?
 
Hatırlıyorum da, biz küçükken annem hiçbir şekilde dışarıda bir şey yememize müsaade etmezdi.. Eve gelinceye kadar bekler ve ne yiyeceksek evde yerdik.. Daima "Başka çocukların canı çeker." derdi annem.. "Siz onlar yerken gördüğünüzde canınız istemiyor mu? O halde kendimiz için istemediğimizi başkaları için yapamayız." Örneğin sevdiğimiz bir yere gideceğimizde arkadaşlarımızı davet etmemize imkan yoksa, onlara söylememizi istemezdi. "Keşke onları da davet etme imkanımız olsaydı. Şimdi söylersek onlar da gelemedikleri için üzülür, annelerine sıkıntı yaparlar" derdi..
 
Kardeşlerimizden biri, diğerlerinden ayrı olarak diyelim ki babamla gezmeye gitmiş olsa, ola ki ağzından ne yediğini, içtiğini kaçıracak olsa annem-babam hemen müdahale ederlerdi "Yavrum yediğin şeyden kardeşlerine getirebildin mi? Getiremedin. O halde neden söylüyorsun?"
 
Sadece bu kadar da değil.. Babamın her seyahat dönüşünde hatıralarını dinlemek için yanına oturur toplanırdık. Annem "Yeyip içtiklerin senin olsun, gezip gördüklerini anlat" diye sözü açardı.. Babamın anlattıkları da daima tanıştığı yeni müslümanlar, misafir olduğu güzel aileler, varsa o ailelerin çocuklarıyla ilgili hatıralar, görmüş olduğu yerlerdeki güzelliklerde hissettiği Allah'ın kudreti, nimeti vs. şeyler olurdu..
 
Yani denmek istenirdi ki "Evladım sen kuru bir cesetten ibaret değilsin! Cesedinle ilgili eften püften şeyleri gündem haline getirdikçe çürür, kokuşursun. Fakat merkeze ruhunu alırsan, kainata o ruhla, o basiretle bakarsan, ruhunu yüceltirsin. Onun için daima ruhun ve maneviyatın peşinde ol."
 
Şimdi kimse "Ama sizin aileniz başka" muhabbeti yapmasın lütfen.. Önceden pek çok aile böyle idi.. Çünkü "bir başkasını düşünerek hareket etme" hissiyatı  sadece bir İslam kültürü değil, aynı zamanda Osmanlı'nın da ciddi şekilde önem verdiği şeylerdendi..
 
Bundan 50 yıl önce bir adam yediğini içtiğini anlatacak, resimlerini paylaşıp gösterecek olsa, milletin maskarası olur, dillere düşerdi.. Ne görmemişliği kalırdı ne had bilmezliği, ne düşüncesizliği ne de patavatsızlığı..
 
Ama şimdi durmadan beğeni butonuna tıklansın, yorumlarda tebrikler, alkışlar, ıslıklar havada uçuşsun..
 
Hepimiz aynı olduğumuz için bu rezilliğimiz göze batmıyor, farkında mısınız? 
 
Göre göre alıştık artık.. Önceleri garipserken, az biraz tuhaf gelirken, şimdi kendimizi aynı şeyleri yaparken bulduk.. Beğenildikçe de doğru istikamette olduğumuzu sandık..
 
Merak ediyorum paylaştığı fotoğrafın onca arkadaşı veya takipçisi tarafından nasıl bir hisle görüleceğini düşünüyor mu o kişi? Eşiyle vıcık vıcık muhabbet ederken (vıcık vıcık diyorum çünkü evde öyle olmadıklarını hepimiz biliyoruz) kaç tane bekar arkadaşı var, boşanmış yada eşiyle bir türlü duygusal ritmi tutturamamış?
 
Çocuklarının birbirinden tatlı hallerini paylaşırken, yıllardır çocuğu olmayanları, çocuğu engelli olanları, daha 2 yıl önce yavrusunu kaybeden o anneyi düşünüyor mu?
 
Yediğini, içtiğini, gezdiğini, dolaştığını paylaşırken, maddi imkansızlıkları yüzünden onları yapamayan veya gurbette olan kardeşlerini düşünüyor mu?
 
Etmeyelim, eylemeyelim arkadaşlar.. Bizim yüzümüzden bir garibin, bir imkansızın gönlüne bir iştah düşse, kalbine bir hasret çökse, hayıflansa, yakınsa, halinden şikayetçi olsa, bize bakıp da hayatından mutsuz olsa, eşini yetersiz bulsa, çocuğunu ötelese nasıl hesabını veririz bütün bunların?
 
Rabbimiz "..Onların yaptıkları her işi ve bıraktıkları her izi/tesiri yazarız" (Yasin 12) buyuruyor.
 
Anlattıklarımızın, paylaştıklarımızın ve gösterdiklerimizin, sosyal medyadaki etkileşimlerinden daha çok kalplerde bıraktığı izleri ve tesirleri düşünmek zorundayız.
 
Yoksa işimiz zor!
 
Bu arada bazı takipçilerimiz "Siz neden gezilecek, görülecek mekanlar gibi şeyler paylaşmıyorsunuz? Çocuklarla gidilecek mekanların önceden tecrübe edilmesi önemli. Başka blogcu annelerin böyle çalışmaları oluyor, çok güzel" diye öneride bulunuyorlar.
 
Öncelikle biz blogcu anne değiliz. O annelerin paylaştıklarının pek hoş şeyler olmadığını da biliyoruz. Amaç mekan önermek ise bu kolay. Fakat bunun ötesinde yapılan şeyler var. Birileri kalkıp "Müslümanca oturup kalkılacak mekanlar, çocuklar için atölyeler, içkisiz lokantalar, oteller" şeklinde sade paylaşımlar yapsa ve önerilerde bulunsa, hiçbirimizin bunlara itirazı olmaz. Ama maalesef pek çok kimse burada durmayı bilmiyor.
 
Biz Müslüman Anneler olarak gezdiğimiz gördüğümüz mekanları, yediğimiz içtiğimiz şeyleri, eşlerimizle, çocuklarımızla mutlu pozlarımızı paylaşmaktan Allah'a sığınırız. Allah, öyle düşüncesiz bir davranışta bulunmaktan bizi muhafaza eylesin..
 
Müslüman Anneler'i takip eden kaç şehit hanımı var, siz biliyor musunuz?
 
Kocası haksız yere hapsedilmiş kaç hanım var?
 
Şu an hala eşi cihadda veya gurbette olan ve aylardır eşlerini  göremeyen kardeşlerimiz var..
 
Baba sesine hasret çocuklar var..  
 
Eşi işsiz olan, asgari ücretle çalışan, kendisi çalışmak zorunda kalan, ev kirasını nasıl ödeyeceğini düşünen, ayın sonunu zorlukla getirmeye çalışan kardeşlerimiz var..
 
Allah aşkına nelerden bahsediyoruz?
 
Güllük gülistanlık bir dünya mı burası? Etrafımızda onca savaş mağduru var görmüyoruz, peki gözümüzün önündeki kardeşlerimizi de görmeyecek kadar kör müyüz?
 
 
Ummu Reyhane

[1] İmam Ahmed bin Hanbel ve başka birkaç imamın daha rivayet ettiği bu hadis, muhaddisler tarafından "zayıf" bulunmuştur.

Musumananneler.net



0 Yorum

Yorum Yaz