"Durum böyleyken, onlar batıla inanıp Allah'ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?"

"Durum böyleyken, onlar batıla inanıp Allah'ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?"
26 Oca 2017 11:15:06

70- Allah sizi yarattı, sonra canınızı alır; kiminizin ömrü en rezil, en güçsüz yaşlara kadar uzatılır da adam vaktiyle bildiklerinin hiçbirini bilmez olur. Hiç şüphesiz Allah her şeyi bilir ve her şeyi yapabilir.

71- Allah rızık alanında bir bölümünüzü diğerlerinizden üstün kıldı. Üstün konumdakiler rızıklarını, buyrukları altındaki yoksullarla paylaşmıyorlar ki, herkes eşit geçim düzeyine kavuşsun. Acaba Allah'ın nimetlerini inkar mı ediyorsunuz?

72- Allah size kendi türünüzden eşler sundu; bu eşlerinizden size çocuklar, torunlar verdi, size temiz rızıklar bağışladı. Durum böyleyken, onlar batıla inanıp Allah'ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?

73- Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine göklerden ya da yerden hiçbir rızık veremeyen buna asla gücü yetmeyen düzmece ilahlara taparlar.

74- Allah'a benzerler yakıştırmaya kalkışmayınız. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz. 

75- Allah, özgürlüğünden yoksun, hiçbir şey yapmaya gücü yetmeyen, bir köle ile kendisine bağışladığımız güzel nimetlerin bir bölümünü başkalarına veren kimseyi size örnek veriyor. Hiç bunlar bir olur mu? Allah'a hamdolsun ki, gerçek meydana çıktı. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

76- Allah bir de şu iki adamı örnek verir: Adamlardan biri dilsizdir, hiçbir;ey yapamaz efendisine yüktür, gönderildiği hiçbir yerden başarı ile dönmez. Şimdi bu adam hiç doğru yolda olan ve adalete uygun emirler veren bir kimse ile bir olur mu?

Nahl Suresi 70-76. Ayet Meali

Birinci dokunuş hayat ve ölümle ilgilidir. Bu konu herkesi ve her canlıyı yakından ilgilendirmektedir. Hayat sevimlidir. Hayat hakkında düşünmek katı kalpleri bile bir ölçüde yumuşatır, Allah'ın elini, nimetini ve kudretini daha bir duyarlıkla algılamasını sağlar. Hayatı yitirmekten korkmakla da hayatı verene karşı takva, sakınma ve sığınma duyguları ferdin vicdanını harekete geçirebilir. İnsanın yaşlanıp ihtiyarlaşmasına, daha önce bildiklerini unutmasına, acizlik, unutkanlık ve düşkünlük açısından tekrar çocuklaşmasına ilişkin yaşlılık tablosu, evet bu tablo insanın ruhunu hayatın evreleri üzerinde düşünmeye sevk edebilir. İnsan ruhunu hayatın değişimiyle etkilenmeye sevkedebilir. İnsanın büyüklük taslamasını, gücü, bilgisi ve imkânları ile üstünlük taslamasını önleyebilir. Ardından;

"Hiç şüphesiz Allah her şeyi bilir ve her şeye gücü yeter."

denilmektedir ki, insanın ruhunu bu büyük gerçeğe çevirir. Sürekli ve kuşatıcı ilim Allah'ındır. Zamandan etkilenmeyen, eksiksiz güç ve kudret Allah'ındır. İnsanın ilmi, eksiksiz güç ve kudret sahibi Allah'ındır. İnsanın ilmi gücü de belli bir zamanla sınırlıdır. Ayrıca her ikisi de eksik, sınırlı ve cüzidir.

İkinci dokunuş, rızıkla ilgilidir. Rızık konusunda herkesin farklı durumda olduğu ortadadır. Ayeti kerime, bu farklılığı, Allah'ın rızık konusunda bir kesimi diğer bir kesime üstün kılmasına bağlamaktadır. Rızık konusundaki bu farklılığın Allah'ın yasasına bağlı bulunan sebepleri vardır. Bu konuda hiçbir şey başıboş ve gereksiz değildir. Bir insan akıllı, bilgin ve düşünür olduğu halde, rızık elde etme ve onu geliştirme yeteneği sınırlı olabilir. Zira onun yetenekleri başka alanlardadır. Aynı şekilde bir insan da cahil, basit ve fazla akıllı olmaz, fakat mal elde etme ve onu geliştirme yeteneği fazla olabilir. Her insanın kendisine göre enerjisi ve yetenekleri vardır. Bu konuyu derinlemesine incelemeyenler, rızkın güç ve imkânlarla hiç ilgisi olmadığını sanırlar. Halbuki rızık da hayatın diğer alanlarındaki konular gibi özel bir güç ve yetenekle tamamen ilgilidir. Rızkın bolluğu, Allah tarafından sınanma vasıtası da olabilir. Rızkın kısıtlanması da Allah'ın dilediği bir hikmet ve bunun sonucunda gerçekleşen bir sınama olabilir... Hangi açıdan bakarsak bakalım, rızık konusundaki farklılıklar, gözle görülen bir olaydır ve bu farklılıklar insanların yeteneklerinin farklılıklarına bağlıdır. Doğal olarak bu tezin tutarlı olabilmesi için, değişik toplumlarda bulunan zulüm esasına dayalı yapay ilkelerin ortadan kaldırılması gerekir. Nitekim ayeti kerime bu olayın, o zamanki Arap toplumunun realitedeki uygulamasına değinmektedir. Ayeti kerime bu olayı o zaman Araplarda sürdürülen puta tapıcı cahiliyenin bazı kuruntularını ortadan kaldırmak için kullanıyor. Sözkonusu kuruntulara daha önce değinmiştik. Şöyle ki: onlar Allah'ın kendilerine verdiği rızkın bir kısmını sahte tanrılarına ayırıyorlardı. Burada onlar hakkında diyor ki; "Onlar sahip oldukları malların bir kısmını elleri altında bulunan kölelerine vermiyorlardı. (Bu İslâmdan .önce fiilen yaşanan bir olaydı) Yani rızık konusunda köleleriyle eşit olmak istemiyorlardı. Peki ne diye Allah'ın kendilerine verdiği rızkın bir payını sahte ilahlarına ayırıyorlar?

"Acaba Allah'ın nimetlerini inkâr mı ediyorsunuz."

Nimeti verene, bağışta bulunana, rızıklarını arttırana şükredeceklerine, nimete ortak koşmak suretiyle karşılık veriyorlar. Öyle mi?

Üçüncü dokunuşun zemini, kendileri, eşleri, çocukları ve torunlarıdır. Burada öncelikle erkek ile kadın arasındaki güçlü bağın yerleştirilmesi ile söze girilmektedir:

"Allah size kendi türünüzden eşler sundu."

Onlar sizin kendinizdendir, sizin bir parçanızdır onlar. Onlar aşağılık bir tür değillerdir. Ki doğduklarını müjde aldığınızda saklanıp üzülesiniz!

"Bu eşlerinizden size çocuklar, torunlar verdi."

Geçici olan insan, çocukları ve torunları vasıtası ile varlığının sürdürüldüğünü rahatça algılar. İnsanın içindeki bu arzuya dokunulması duyarlılığını daha bir körükler... Ardından şöylece olumsuzluk ifade eden soru sorulur:

"Durum böyleyken onlar batıla inanıp Allah'ın nimetlerini inkâr mı ediyorlar?"

Ki O'na ortak koşuyorlar ve onun emrine karşı geliyorlar. Bu nimetlerin hepsi O'nun bağışıdır. Ve bunlar, onların hayatlarında her an gözlerinin önünde bulunan realiteler. olgular olarak Allah'ın ilahlığını gösteren ayetlerdir...

"Onlar batıla mı inanıyorlar?"

Allah'ın dışındaki her şey batıldır. Bu sahte tanrılar ve uydurma kuruntular da tümden batıldır. Realitede varlıkları yoktur. Onların içinde hiçbir gerçek de yoktur. Onlar Allah'ın nimetini inkâr ediyorlar. Halbuki bu onların somut olarak algıladıkları, güzel görüp faydalandıkları bir nimettir. Buna rağmen onu inkâr ediyorlar.

"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine göklerden ya da yerden hiçbir rızık vermeyen, buna asla gücü yetmeyen düzmece ilahlara taparlar."

İnsan fıtratının bu kadar bozulmuş olması şaşırtıcı bir durumdur. İnsanların kendilerine rızık verme gücüne sahip bulunmayan ve hiçbir zaman ve ortamda bu güce sahip olamayacak birine ibadet kasdı ile yönelmeleri tuhaf bir tutumdur. Yaratan ve yarattıklarının rızkını veren Allah'ı çağırdıkları, Allah'ın birliğini gösteren kanıtlar gözlerinin önünde olduğu halde; O'nun benzerlerinin ve O'na denk birilerinin olduğunu ileri sürmeleri hayret vericidir.

"Allah'a benzerler yakıştırmaya kalkışmayınız. Çünkü Allah bilir, siz bilmezsiniz."

Allah'ın bir benzeri yoktur ki, siz O'nun gibilerinden söz edebilesiniz, örnek veresiniz.

GERÇEĞİN KAVRATILMASI

Surenin akışı içinde onlara iki örnek verilir. Birincisinde rızık veren ve mülkün sahibi bir efendiden söz ediliyor. İkincisinde hiçbir şeye sahip bulunmayan ve hiçbir kazancı olmayan aciz bir köleden bahsediliyor. Amaç kendisinden habersiz oldukları büyük gerçeğin, Allah'ın bir benzerinin olmadığı gerçeğinin kavratılması, ibadet edilmede Allah ile yaratıkların bir tutulmasının doğru olmadığının belletilmesidir:

Allah, özgürlüğünden yoksun, hiçbir şey yapmaya gücü yetmeyen, bir köle ile kendisine bağışladığımız güzel nimetlerin bir bölümünü başkalarına veren kimseyi size örnek veriyor. Hiç bunlar bir olur mu? Allah'a hamdolsun ki, gerçek meydana çıktı. Fakat onların çoğu bunu bilmez.

Allah bir de şu iki adamı örnek verir: Adamlardan biri dilsizdir, hiçbir;ey yapamaz efendisine yüktür, gönderildiği hiçbir yerden başarı ile dönmez. Şimdi bu adam hiç doğru yolda olan ve adalete uygun emirler veren bir kimse ile bir olur mu?

Birinci örnek onların günlük hayatlarından alınmıştır. Onların hizmetçileri, köleleri bulunuyordu. Bu kölelerin hiçbir şeyleri yoktu. Ve hiçbir şeye de güçleri yetmezdi. Onlar hiçbir şeye gücü yetmeyen zavallı köle ile dilediğini yapabilen mülk sahibi efendiyi bir tutmazlardı. O halde nasıl olur da kulların efendisi ve sahibi olan Allah ile hepsi de O'nun kulu olan birini veya bir nesneyi bir tutabilirlerdi?

İkinci örnek hiçbir şey bilmeyen ve başarı elde edemeyen zayıf, dilsiz ve geri zekâlı bir adam ile konuşabilen, güçlü, adaleti emreden, doğruluk, iyilik yolunda çalışan bir adamı tasvir ediyor... Akli dengesi yerinde olan biri, bu iki örneği aynı tutamaz. Nasıl olur da bir put veya taş ile her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, iyiliği emreden, doğru yola ileten yüce Allah bir tutulabilir?

İşte bu iki örnek, yüce Allah'ın insanların iki ilah edinmemelerine ilişkin emri ile başlayan bölümün sonu olmaktadır. Bölümün sonu da iki ilah edinen bir topluluğun işine akıl erdiremediğini dile getiriyor...

AKIL ERDİRİLEMEYEN SIRLAR

Gelecek bölümdeki derste de bu surenin ana konusunu oluşturan tek ilahın (Allah'ın birliğinin) delilleri sergileniyor. Yaratma işleminin akıl almaz büyüklüğü, nimetlerin bolluğu ve kuşatıcı ilim. Ayrıca bu bölümde özellikle diriliş meselesine yer veriliyor. Kıyamet de hiç kuşkusuz sadece Allah'ın bildiği, O'ndan başka kimsenin haberdar olmadığı gayb sırlarından biridir.

Bu dersin konularına gelince, bunlar yüce Allah'ın yerde ve göklerde içteki ve dıştaki gayb sırlarıdır. Kıyamete ilişkin sorular da bu konular arasında yeralıyor. Bunları Allah'dan başkası bilemez. Onlara egemen olan Allah'dır. Ve bunlar O'nun için basit şeylerdir:

"Kıyamet olayı yakınlığı bakımından bir göz kırpması gibidir, ya da bundan bile daha yakındır."

Rahimlerdeki gizli olanı bilen O'dur. Bu gayb aleminden yavruları çıkaran sadece O'dur. İnsanlar bu çocukluk halinde hiçbir şey bilmezler. Daha sonra onlara göz, kulak ve kalp verilir. Belki nimetlerine karşı şükrederler diye onlara bu nimetleri veren O'dur. Yarattıklarının sırlarına ilişkin gaybı da O bilir. Bu sırlardan sadece biri olarak kuşların gökyüzü boşluğunda hareket edişleri sözkonusu ediliyor. onları havada tutanın Allah'dan başkası olmadığı vurgulanıyor.

Akıllara durgunluk veren bütün bu olağanüstülükler yanında Allah'ın insanlara bahşettiği bazı maddi nimetler de yeralıyor. Yerleşmek için yapmış oldukları binalar, evler ve konutlar, seyahatte kullanmak amacı ile hayvanların derilerinden edindikleri çadırlarda barınma, gölgelenme ve huzura erme nimetleri, yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından elde ettikleri döşemelik ve giysilikler gibi nimetleri, bunun yanında gölgeleri, mağaraları ve sıcaktan koruyan elbiseleri, savaşta bedeni koruyan zırhları bu nimetlerle birlikte ele alınıyor:

"Böylece size yönelik nimetlerini tamamlıyor, ola ki buyruklarına uyarsınız."

Bunun ardından dirilişe ilişkin sahnelerin detayına giriliyor, müşriklerin, ortak koştuklarının, onlara şahitlik eden peygamberlerin ve kendi kavmine şahitlik eden Peygamberimiz Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun- durumları sergileniyor. Böylece bu bölüm de diriliş ve kıyamet havası ile sona eriyor.

Fi Zilal-il Kur'an Tefsiri

 

 



0 Yorum

Yorum Yaz