Müslüman Şahsiyetinde Vakarın Önemi
Müslüman ne kendini üstün gören kibirli bir insan olmalıdır ne de acınacak halde zavallı ve zelil… Allah’ın ‘halifesi’ olarak yarattığı insana elbette bu iki hal de yakışmaz. O halde Müslüman her halinde ölçülü ve asil yani ‘vakarlı’ olmalıdır. İşte Müslüman’ın şahsiyetindeki o ince ve önemli çizgi…Müslüman ne kendini üstün gören kibirli bir insan olmalıdır ne de acınacak halde zavallı ve zelil… Allah’ın ‘halifesi’ olarak yarattığı insana elbette bu iki hal de yakışmaz. O halde Müslüman her halinde ölçülü ve asil yani ‘vakarlı’ olmalıdır. İşte Müslüman’ın şahsiyetindeki o ince ve önemli çizgi…
Eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insanoğlu bu şerefe uygun hareket etmediği takdirde “esfele safilin” (sefillerin en sefili) olabilecek fıtratta yaratılmıştır. Yani insanoğlu “en şerefli varlık” da olabilir, “en sefil varlık” da… İnsanın hak ettiği ve kendisine yakışan şerefe haiz olması; düşünce, davranış ve hareketlerine bağlıdır. Fakat insanın iyi davranıp, iyi yaşayabilmesi için inanması ve belirli kurallara uyması gerekir. Bu sebeple İslam; insan için belirlediği hayat tarzı, davranışlar, kanun, kural, helal ve haramlarla bu şerefi korumayı amaçlamıştır. Mesela haramların tamamı insanın onurunu kırmakta, izzetini zedelemekte ve insanı aşağılara çekmektedir. Yasaklanmasının bir sebebi de budur. Konulan kanun ve kurallarda da aynı şekilde insana yakışan şahsiyet, haysiyet ve izzeti sağlayabilmek ve bunun için gerekli olan ortamı oluşturmak amaçlanmıştır.
İman eden insan, İslam’ın kendisi için koyduğu kurallara uyduğunda hak ettiği izzeti ve şerefi de elde etmiş olur. İzzetin bu noktadan başlayarak gittikçe hassaslaşan diğer ucunda ise, insanın her halinde ve davranışında yüce ve yüksek davranması, kendisini izzetli tutması yer alır ki buna “vakar” denmiştir. Vakar; kişinin haysiyetini, onurunu, izzet-i nefsini küçültecek, insanlar nezdinde gözden düşmesine, itibarının zayıflamasına sebep olacak her türlü hal, hareket ve davranıştan kaçınması demektir. Ağırbaşlılık, teenni ile hareket, yerine göre davranma, hafif meşrep olmama bunlar da vakarın açıklamalarındandır. Başka bir ifadeyle vakar; adam olma, adam gibi davranma, efendi olabilmek demektir. Bu vasıf kolay gibi görünse de imanın derinliği kalpte yerleşmemiş kişiler için vakarlı olmak mümkün değildir.
Vakar, imanın derinliği ile oluşan yüce şahsiyetin kişide ortaya çıkan tezahürüdür. Bu sebeple Rabbimiz kendi has kullarından bahsederken onları vakarları ile anarak; ”Rahman’ın has kulları öyle kimselerdir ki; yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine laf attıkları zaman ‘selam size’ derler, geçerler”1 buyurmuştur. Demek vakar öyle bir haslettir ki, kişinin oturmasına, kalkmasına, bakışına, duruşuna ve bu ayette de olduğu gibi yürüyüşüne kadar yansır. Aslında bu, imanın kazandırdığı izzetin yansımasıdır. Bu izzetle vakarlı kul, cahillerle düşüp kalkmaz, onlara uymaz, onların peşinden gitmez, onlardan ayrılır ve onlardan taraf bir laf atma olduğunda izzetini muhafaza edip onların seviyesine düşmeden kendine yakışan bir cevapla mukabelede bulunarak geçip gider; onlarla ağız dalaşına girmez, onlarla tartışmaz ve onlara bağırıp çağırmaz. İşte bu örnekte de gördüğümüz gibi Kur’an’ın oluşturmaya çalıştığı şahsiyet; izzetli, onurlu ve vakarlı bir şahsiyettir. Bu şahsiyeti oluşturabilmek için Rabbimiz Kur’an’ın başka ayetleriyle de kullarını terbiye etmiştir. Mesela Kur’an’ın; dedikodu, gıybet ve kötü zannı yasaklamasının bir sebebi de insanın şahsiyet ve vakarına yakışmayan bir davranış olması sebebiyledir. Aynı şekilde; “Onlar ki boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile geçer, giderler”2 buyurması kişinin onurlu davranışına bir örnektir. Yine “Bilmediğin şeyin peşine düşme”3 buyurarak ilgili-ilgisiz her şeyi merak etmenin çirkinliğini ortaya koyması, “Sesini kıs, çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir”4 buyurarak insanın yüksek sesli konuşmasıyla insanlar nezdinde kıymetinin düşmesinin önüne geçmeye çalışması, yalanı yasaklaması, doğruluğu emretmesi hep onurlu şahsiyeti oluşturma eğitimidir. “Yürüyüşünde mutedil ol”5 buyurarak, Rabbimizin yürüyüşümüze bile müdahale etmesi ne kadar da manidardır. Ayetin devamında “Unutma ki sen ne yeri yarabilir, ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin”6 denilmesi ile de kibir yasaklanmıştır. Zira kibir her ne kadar kişiyi yüceltiyor gibi görünse de aslında kibirli insanın çevresi nezdinde itibarı yine zedelenmekte ve bir taraftan da kıymeti düşmektedir. Diğer taraftan da kibir kişinin sevilmemesine sebep olmaktadır. Allah ise insanın hem sayılan hem de sevilen olmasını ister, bu sebeple güzel ahlak; vakar ve tevazuyu bir arada bulundurmak gerekir.
Vakar, kibirli olmak demek değildir. Yani alçak gönüllü olmak, izzete muhalif değildir. Vakarlı kişi insanlarla oturur, kalkar, onlarla sohbet eder, iyi geçinir, ülfet ehlidir, çok fakir biri bile çağırsa icabet eder, kimseyi küçümsemez. Fakat kibirli olan bunların hiçbirini yapmayacaktır. Kur’an’ın oluşturmaya çalıştığı şahsiyet; izzetli ve vakarlı olandır, kibirli değildir.
Biz vakarın ne olduğunu, kendisinde bütün güzel ahlakların müşahhaslaştığı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’de görüyoruz. O’nun her hali vakarlı idi. Çok konuşmaz, boş konuşmaları sevmez, çok gülmezdi. Hz. Aişe: “Rasulullah’ın küçük dili görünecek şekilde kahkahayla katıla katıla güldüğünü hiç görmedim” buyurur. O’nun gülmesi sadece tebessümdü. Rasulullah sağa sola yayılarak oturmaz ya bağdaş kurar ya da diz çökerdi. Acelesi olsa bile koşmaz, daima teenni ile hareket ederdi. O, Ashaptan teenni ile hareket edenleri de övmüştür. Bu sebeple camiye namaz için giderken gecikmiş olunsa bile koşarak gitmeyi yasaklamıştır. Çünkü acele eden, düşünmeden konuşur, düşünmeden davranır ve çok hata yapar. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mizahında da ölçülü davranmış ve ashabına; “Kardeşinle tartışma ve şakalaşma” diye tavsiyede bulunmuştur. Burada Rasulullah’ın kastı hiç şaka yapmamak değil çok şaka yapmaktan yahut yerli yersiz şakalaşmaktan sakındırmaktır. İmam Maverdi’nin dediği gibi: “Mizah ateşin odunu bitirdiği gibi saygınlığı bitirir. Mizahı çok olanın heybeti azalır.” Bunun dışında Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabını yollarda oturmaktan, sağa sola bakarak yürümekten, yollarda yürüyerek yemek yemekten, dilenmekten ve hatta kendisi yapabilecekken işlerini insanlara yaptırmaktan, ‘malayani’ yani kendisini ilgilendirmeyen şeyi duymaktan sakındırarak vakarlı olmayı öğretmiştir.
Bütün bunların sonucunda vakardan anladığımız; kişinin her hal, hareket ve davranışının kontrollü, ölçülü ve asil olmasıdır. Kişiye bu asaleti kazandıracak olan da kişinin kalbindeki iman ve imanla ortaya çıkan ciddiyettir. Çünkü kişinin kalbinde ciddiyet yeterince hâsıl olmadıkça her hareketin güzelleşmesi ve o kişinin olgunlaşması mümkün olmayacaktır. Kişi kalbindeki ciddiyet oranında olgunluğa ve vakara erecektir. Rabbim cümlemizi sadece Allah görüyor gibi ihlâslı, bütün insanlar görüyormuş gibi vakarlı eylesin.
Kaynak
1. Furkan, 63 4. Lokman, 19 2. Furkan, 72 5. Lokman, 19 3. İsra, 36 6. İsra, 37